Aradabir vakit bulup, Anadolu’ya gitmek, Türkiye’ye Anadolu şehirlerinden bakmak iyi geliyor.
Ankara’nın insanın içine bir karabasan gibi oturan kasvetli siyasi ikliminden uzaklaşmak için doğan fırsatları, bu yüzden hiç kaçırmam. İki hafta önce Siirt’teydim. Geçen hafta sonu da MÜSİAD’ın ‘17 Aralık Operasyonunun Siyasi, Ekonomik ve Hukuki Yansımaları’ konulu bir etkinliği için Osman Can ve Cemil Erten’le beraber Malatya’daydık.
Üç konu ve üç yansıma..17 Aralık’ın ekonomik, siyasal, ve hukuki yansımaları..
Malatyalı dostlarımız, siyasi sonuçlar-ama özellikle de çözüm süreci deyince akıllarına Orhan Miroğlu, hukuk deyince Osman Can ve ekonomi deyince de Cemil Erten gelmiş.
MÜSİAD’lı genç işadamları Malatya’dan dünyanın dört bir yanına Malatya’da ürettikleri malları ihraç ediyorlar. İhracak rakamları henüz çok makbul bir seviyede olmasa da, genç müteşebbislerin takdire şayan yaratıcılığı , gelecekte Malatya’yı daha iyi bir yere taşıyacak gibi görünüyor.
Malatya’da üretilen ve Mersin Limanı’nda yüklenen mermerler ta Çin’e gidiyor. İran’dan hurma ithal ediliyor sonra bu hurmalardan elde edilen pekmezler Ortadoğu’ya ihraç ediliyor. .
Anadolu insanı, çok uzaklara gitmeyelim, şu yakın zamanlara kadar büyük korkular ve büyük acılar içinde yaşıyordu.
Ankara’da yaşanmakta olan iktidar kaybı ve bu kaybın yarattığı iktidar çatışmalarına kulak asmıyor Anadolu insanı. Anadolu insanı için, şimdi derlenip toparlanma ve her şeyin, geçmiş kavgaların, anlamsız çatışmaların muhasebesini yapma zamanı.
Siyasetin sert ve yaralayıcı üslubuna rastlamak mümkün değil artık Anadolu’da.
Kimsenin kimseye hürmette kusur etmediği insanların yaşadığı bir coğrafya burası..
Halk bence son on yılda yaşayarak tecrübe ettiği siyasi istikrarın her ne pahasına olursa olsun, korunmasını istiyor ve bu siyasi istikrara zarar verebileceğini düşündüğü her şeye kuşkuyla bakıyor.
Bunca kuşatmaya, ve akıl almaz operasyonlara rağmen, AK Parti’ye desteğin azalmamış olmasının gerçek sebebi budur.
Anadolu halkının siyasi enerjisi, ve Anadolu aydınlarının yeniden biçimlendirmeye gayret ettikleri Anadolu eksenli entlektüel alanın parametreleri ve iştigal konuları, İstanbul ve Ankara’nın dar kalıplarına artık pek sığmıyor ve anlayabildiğim kadarıyla farklı bir mecrada akıyor.
Bu mecranın üç belirleyici ve önemli alanı var:
-Halkların ve mezheplerin, barış içinde ve bir arada yaşamalarına saygı.
-Yeni Oryantilme karşı gelişen ama Batı’ya düşmanlıkla da alakası olmayan kapsayıcı yeni bir Türkiye Yurtseverliği..
-Çözüm sürecinin yarattığı olumlu şartların Türk Milliyetçi akımları ve aydınları etkilemesi yoluyla, Kürt-Türk siyasi ilşikilerine daha derinlikli ve daha felsefi temelde, bir çeşit tarih ve hafıza tartışmaları üzerinden bakmak. (1071, 1514 ve sonrasında ne oldu, ikinci bin yılda, 2071’de Anadolu ve Mezopotamya’yı nasıl bir gelecek bekliyor? ) Kanımca bu tartışmalar, İstanbul merkezli entelektüel alemin huzursuz mensupları, Erdoğan’ın diktatörlüğünü ispatla ve çözüm sürecinin felaketlerinden(!) Türkleri ve Kürtleri kurtarmakla meşgulken, Anadolu Milliyetçiliğinin büyük bir değişim yaşamasına ve entelektüel manada önemli dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açacak.
Valla ne yalan söyleyeyim, kimsenin pek umurunda değil medyalar arasındaki kanlı bıçaklı savaş manzaraları!
Suç duyuruları , kasetler filan..
Hizmet ve AK parti arasında olup biten çatışmalara istikrar ve çözüm zaviyesinden bakılıyor ve bu zaviyeden bakınca da, yolsuzluk iddialarına fazlaca kulak asmıyor kimse..
Önemsemiyor mu? Elbette önemsiyor. Ama çok daha basitleştirerek söylemek isterim. Yolsuzluk bahanesiyle, son çeyrek yüzyılda birkaç kez Türkiye’yi bir anda sarıp sarmalayacak etnik-mezhepsel çatışmanın, muhtemel olduğu o karanlık zamanlardan ve dipsiz uçurumların eşiğinden alıp çıkarmış bir iktidarı gözden çıkarmak, ıhh o işte olacak gibi değil!
Üstelik bu iktidarla uğraşanlar-haklı, haksız ayrı mesele-ama giderek ‘milli ‘ ve ‘yerli’ olma vasıflarını yitiriyor, ‘yabancılarla’ iş tutan yerliler olarak algılanıyor.
‘Türkiye Yurtseverliğini’ ise Erdoğan temsil ediyor. Sivas’a, Diyarbakır’a gidemezseniz, bu yurtseverliğin temsil ettiği siyaseti, muhatabı olan bir halkı, medya, yargı ve kaset savaşları üzerinden anlayamazsınız!
‘Yerlilik’, Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar sahici bir muhteva kazanıyor.
Ve yerlilik, ‘Hassas milliyetçiliğin’ ve hassas ‘dini referansların’ önüne geçebilen, bu iki akımı ehlileştirebilen bir mensubiyete dönüşüyor.
Anadolu, içinde bulunduğumuz tarihe ve bu tarihin yarattığı sorunlara, kanaatimce ‘bir çeşit Anadolu Liberalizmiyle’ cevap veriyor..
Niye böyle oldu,nasıl oldu bilemem. Belki Gezi’de farklı bir sosyoloji ve farklı bir tarz-ı siyaseti, 17 Aralık ta da ‘havuzu’ araştıran siyaset bilimcileri bilir, onlara sormak lazım:
Erdoğan’ı alaşağı etmesi beklenirken, Gezi ve 17 Aralık olayları , nasıl oldu da Anadolu ve Mezopotamya’da, Bumerang oku gibi geldi kendi sahibini vurdu?
Allo-Celllolar duruma el koydu deyip işin içinden çıkmak yok ama, doğru dürüst cevap verin bu defa!