Cennete dökülen kardelenleri gördünüz mü? Annemi de kurtarın diyen o kızın sesi kalbimizde çınlıyor. Evladının soğumuş elini parmaklarından tutan babanın yüzüne baktınız mı? Vazonun içinde param var abi evimiz yok artık ev alırız diyen masumun sesi nerede?
Dünya, cennet serçelerinin ağzında bir kırıntı.
Avludayız. Yaşamak, Dünya'nın bahçe katı. Nefes sarrafıyız. Bir sürü makam ezberlesen de, şarkısı yarım kalansın. Ceplerinden avuç avuç kartvizitler çıksa da rütbeli hiçbir şeysin kabul et. Çok biriktirsen de kolay harcanansın bil bunu. Ölüm, en aşikar sır. Ölüm, kalbinin nasırlı yeri ki hatırladıkça acıyorsun.
Ben bir bebek gördüm. Masumiyet otursa kursağına yutkunmaya kıyamazsın. Ben bir Elif gördüm, taşın altına elimizi koyduğumuzda başparmağımızı tutan. Yerin altında meleklerin ninnisiyle uyusa da bizi sallayan, silkeleyen bir cennet serçesi. Biz, öyle bir Elif gördük ki omuzlarımızdan gaflet yükünü alan.
Ve bir cennet serçesi daha gördüm ben. İçinde yaşamak taneleri görünen bir cennet Narı. Dalında taze inşirah. Saçlarını kim taradı, yanaklarından tozu toprağı kim sildi, kulağına kirazlar takıp sana aynalar tutan kim? Senin öksüzlüğünü kim teselli etti. Merhametin sütüyle dudaklarını silen kim?
Seni taşın altında doyuran ve bize duyuran Allaha sonsuz şükürler olsun.
Biz bir cennet ırmağı gördük ve sen bizim kirli yüzümüzü yıkadın. İsterdik ki hepimiz seni, saçlarına bir daha dokunamayacak olan annenin elleriyle saralım. İsterdik ki annenin sesinden başkasını duyurmayalım sana.
...
Ben, hüzün sütü dudağının kenarında bir cennet serçesi gördüm. Unutmamak için azar azar hatırlıyorum ki zihnimde hepsi bitmesin. Bütün yardım ekipleri aynı safta bir papatyayı bahçeye geri döndürmeye çalışıyordu. Herkes o bebeklerin dala takılmış nefesini kurtarmaya çalışırken, kalbinin yerini çöp torbalarına vakfetmiş canlılar da başka bir şeye takılmış, zanlarını besliyordu.
"Allahuekber" toprağın altından çıkarıldığında şahlanan tekbirlerden rahatsız olmak ancak fırsat reyonunda pahada sıfır nefretlerini satmaya çalışan tezgâhtarlara yakışırdı. Yaptılar.
Şimdi gerçekten merak ediyorum,
91 saat taşın altında kalıp, meleklerin teskin ettiği bir bebeğin yarasızlığı Allah'ın büyüklüğüne delil değil midir ki "Allahuekber" diye haykırmayalım.
Allahuekber demek, öyle heybetli sevindiğimizde büyük coşkuyu nereye koyacağımızı şaşırdığımızda Allaha teşekkür etmenin muhteşem sesidir.
Bahçemiz güllerle dolduğunda Allahuekber deriz şükrederiz.
Toprak yağmurla sarıldığında gök gürüldediğinde azametinin büyüklüğüne teslim oluruz ve sesleniriz "Allahuekber".
Bembeyaz yüzüyle gül tabağı yanaklarıyla gülümseyen bir bebek gördüğümde " Allahuekber" deriz. Rabbim yarattığın güzellikler için sana teşekkür ederizin nefesidir bu.
Afrika'da su kuyusunun başında cennet zeytini çocuklar yüzünü yıkadığında "Allahuekber" deriz. Yoklukta göğe gülümseyen çocukların sevinci için Allaha hamd etmenin Elifi'dir Allahuekber.
Çok sevdiğimizde, bir kalbimiz olduğu için Allahuekber deriz.
Hazreti Yakup, Yusuf'unu kaybettiğinde sabır dilemek için Allahuekber demedi mi?
Ve evet kaybettiğimizde de Allahuekber deriz.
Diyorsunuz ki Müslümanlar kafa keserken Allahuekber diyor.
Peki, Müslümanlar vurulurken, babalar evlatlarını bombaların altından parça parça çıkarırken ne diyor? Allahuekber.
Rabbim Kahhar olan sensin bizi zalimlerin zulmünde yalnız bırakma diyerek teslim oluşun sesidir Allahuekber.
Bir de duygularımızı nasıl seslendireceğimizin hesabını veriyoruz. Şaşırınca sakinleşmek için,
Allahuekber!