Dinledim. Merak ettim, nasıl bir şey bu diye. Olağanüstü çalıyor. Ben uzmanı değilim. ‘İyi olmuş’ dememin kimseye faydası olmaz. Ama beğendim. Hazzettim. (Bu kadarcık hakkım var.)
Allah, kabiliyet vermiş Fazıl Say’a. Çok cömert davranmış. Büyük ikramda bulunmuş.
Elleri nasıl hızlı dolaşıyor piyanonun üstünde. Benim dört beş tane elim olsa yine yetiştiremem, bir sonraki notayı unuturum. Yahu hangisine basacaktık?
Hadi diyelim uğraştım, ezberledim bir şarkının -veya bir parçanın- notalarını. Nedir ki bir şarkıyı kem-küm çalmak? Fazıl’ınkiyle kıyaslandığında, ne büyük yoksulluk. Ne büyük yoksunluk.
Adam ne muhteşem, ne girift besteleri çalabiliyor.
İyi ki hepimizin piyano çalması gerekmiyor. Cemiyetin içinde, kimi piyano çalıyor, kimi okuyup yazıyor. Kimisi başka işler yapıyor. Hepsi lazım.
İyi de Fazıl Say, sen niye uğraşıyorsun milletin diniyle imanıyla? Başka sıkıntın yok mu senin?
Allahu Teala sistemi çok sağlam kurdu. Fazıl’ın piyano çalışını izlerken, Tebareke Suresi’ni hatırladım.
“Allah’ın yaratışında bir boşluk, bir uygunsuzluk göremezsin.”
Hafıza... Kafasının içinde, dışarıdan işitilemeyecek şekilde müziği izliyor Fazıl Say. Ve o izlediği ses olmayan şeyleri, tuşlara dokunarak sese dönüştürüyor. İşitebileceğimiz, ruhumuza hoş gelen bir sese...
Kafasıyla eli arasında bir düzen var, şaşmıyor. Elli tane bilgisayarın yapamayacağı kadar karmaşık işlemler yapılıyor. Fazıl’ın da, bizim de haberimiz olmuyor bu işlemlerden. Sonuç harika! Ey Allahım, sen ne kadar lütufkarsın!
Büyük bir senkron gerekiyor bunun için. Hiçbirimizin aklının eremeyeceği kadar olağanüstü bir senkron. Ahenk yani. Ve işte, geliyor sesler. İşitiyoruz.
İşitmek de büyük nimet.
Ses, havanın içinde dalga dalga geliyor, hepimize ulaşıyor. Mucize bu!
Hava olmasa, ses de olmaz. Sen istediğin kadar çal, kimse işitmez. Hatta derler ki, “Niye bu adam tuşlara basıp duruyor. Niye tuşlara basarken kah kıvranıyor, kah gülümsüyor? Bir sıkıntısı mı var acaba?”
Bizim millet çok enteresandır, müsekkin vermeye teşebbüs eden bile olur.
Yüzüne bakıyorum. Gözlerine bakıyorum. Göz göre göre kötülük yapacak bir insana benzemiyor.
Rivayete göre, Fazıl Say, Ömer Hayyam’ın bir şiirini twitt etmiş. (Etmiş demek caiz midir acaba?)
Etmiş işte. Bizim köylerde tavuk için ‘yumurta etmiş’ derler. Twitt de yumurta değil mi?
Hayyam filozoftur. Matematikteki, geometrideki, astronomideki buluşlarıyla, yüzyıllarca zirvede kalmıştır, aşılamamıştır. Bugün sadece ‘Rubaiyyat’ı konuşulur ama, onlarca bilimsel eseri vardır.
Rubaileri hoştur, şairanedir, zeka mahsulüdür. Bazen, bizim Neyzen Tevfik’in meşrebine benzetiyorum Hayyam’ın tarzını. Kalbim nedense ikisini birbirine yaklaştırıyor. (Mehmet Akif’in hatırı için, Neyzen’e hüsnüzan ediyorum.)
Bu kadar taşkın, bu kadar alışılmadık, bu kadar çizgidışı şeyler yazmış olmasına rağmen, bizim medeniyetimiz, bu insanı -Hayyam’ı- almış, taşımış, bugünlere kadar getirmiş.
Demek ki olaylara bugünkü gibi yalınkat bakılmamış.
Yalınkat deyince, sadece Üstad’ın ‘kaba softa, ham yobaz’ dediği ‘tip’i kastetmiyorum. Laisistlerin de ‘kaba softa, ham yobaz’ olanlarını, sığ, kaba olanlarını kastediyorum.
Çünkü onlar da, Hayyam’ın dine imana sövdüğünü farzederek, Hayyamcılık yapıyorlar. Onlar da alabildiğine sığ. (Kemal Kelleci’nin dediği gibi, ‘Allah bir alttan bir üstten delmiş bırakmış!’)
Fazıl Say’ın da, Hayyam’a, derinlikli bir bakışı olduğunu zannetmiyorum. Ötekiler gibi bakıyor. Yüzeysel.
Kaldı ki, twitt ettikleri, Hayyam’ın mısralarından ibaret değil. Başka sövüp saymalar var. Çirkin.
Demek ki, iyi piyano çalmak, insanı kemale erdirmiyor. İyi piyano çalarak kötü düşünülebiliyor.
Adam demiş ya, “Oğlum, ben sana padişah olamazsın demedim...”
Kimse, Fazıl Say’a ‘piyano çalamıyorsun’ demedi. Demeyecek. Allah’ın verdiği o nimet Fazıl Say’da durdukça, Fazıl Say, iyi piyano çalacak.
Allah, nimetini vermediği zaman, Fazıl Say, çalamayacak.
Peki mahkemenin Fazıl Say’a, o çirkin sözleri sebebiyle 10 ay hapis cezası vermesine ne diyorsun?
Adalet açısından, tartışmaya çok müsait. Tartışılıyor zaten. Doğru diyenler de var yanlış diyenler de...
Ayrıca, yargı, büyük bir paye vermiş oldu Fazıl Say’a. Artık, kullanır da kullanır bu payeyi.
Sade o kullanmaz. Lobileri kuvvetli bu arkadaşların. Türkiye’de, Avrupa’da birçok özel ve tüzel kişi kullanır.
Ve o tartışmalar arasında, işin özü kaybolur gider.
Nedir ‘işin özü’ dediğin?
İşin özü dediğim, Allah’ın Fazıl Say’a verdiği nimetlerdir.