Durumu anlamakda zorlanıyorum: Okuduğum haber ve yorumlarda hep Irak Meselesi’ni ancak Washington’un çözebileceği görüşüne rastlıyorum ki belki doğrudur.
Peki, Washington bu doğrultuda neler yapıyor?
Görebildiğim kadarıyla önce Sünnîler arasına nifak sokma çabasında. Yâni Baasçıları, aşîretleri ve IŞİD’i (Irak-Sûriye İslam Devleti adını taşıyan yapıyı) birbirinden ayırmak istiyor. Bunun içinse önce Devlet Başkanı Mâlikî’yi devirme planları yapılıyor. Son zamanlarda Washington’un, “can düşmanı!” Tahran’la 30 küsur yıllık bir aradan sonra ilk kez tekrar örtülü diplomatik kanallar üzerinden temâsa geçmesine sebeb bu plan. Çünki Bağdad ile Tahran kadar yakın temâsı ve Bağdad üzerinde hâlen Tahran kadar etkili başka bir devlet yok.
İyi de benim aklımın ermediği husus, İran’ın neden Irak’daki rejimi zayıflatmak, hattâ yoketmek gibi bir derdi olması
gerekdiği!
İran niye Irak aleyhine davranışlara yeltenerek kendi bacağına mermi sıksın ki?
Mâlikî giderse kendi nüfûzunun da sıfıra müncer olacağını Tahran’daki mollalar fark edemez mi?
Onlar hakkında pek çok eleştiride bulunabilirisiniz ama herhalde son derece zekî ve tecrübeli politikacılar olduklarını inkâr edemezsiniz.
Washington Sünnî aşîretlerin IŞİD’den kopmasını sağlamak için ilâveten; S. Arabistan, Katar ve Körfez Emirlikleri’nin (BAE) bu örgüte gönderilen para yardımını kesmesi için uğraşıyor ki o Sünnî aşîretler, artık para gelmeyen bir ortaklıkdan ayrılsınlar. Lawrence of Arabia’dan bu yana geçerli bir taktik. Aynı şekilde 1916’da Osmanlı da pusuya düşürülmüş idi.
Bu da iyi hoş ama Musul ve Kerkük havâlîsini ele geçiren IŞİD’in artık para sıkıntısı diye bir konusu da yok. Tam tersine şimdilik paraları nereye koyacaklarını düşünüyorlar.
Aşîretleri paraca onlar da tatmîn edebilirler.
Kısacası bu Amerikan akılları, gerçi başka yerlerde ne işe yararlar bilemem ama, burada pek de kullanışlı görünmüyor.
Durum hakıykaten benim görebildiğim gibiyse, şâyet önemli bir husûsu yâhut hususları atlamadıysam, ve problemi de ABD’den başkası çözme kudretine sâhib değilse, o takdirde Washington için askerî yoldan gayrı seçenek de yok demekdir.
Irak’a taarruz ederken Türk topraklarını, semâlarını ve Türkiye’nin askerî imkânlarını kullanmak isteyeceğinden emînim. Fakat, tıpkı 2003’de olduğu üzere, Ankara’nın bu sefer de buna râzı olmayacağından da emînim.
Amerika bugün buralarda dolanıp durmaktadır ama yarın öbür gün çeker gider. Netîceten burası kendi mahallesi değil.
Türkiye’nin ise başka mahallesi yok!
Öte yandanTürkiye, Washington güneyden girerek Irak’ı işgâl etdiği takdirde, kendi hayâtî çıkarlarını ve zorla sınırın güneyinde bırakılmış Kürd ve Türk soydaşlarını korumak için, bu bölgeyi emniyete almak zorundadır!
Bu, Türkiye’nin bir tür nâmus ve şeref borcudur!
Böyle bir durumda askerî ve mülkî birimleriyle Haleb-Rakka-Havîca-Kerkük şehirlerinin biraz güneyinden geçen bir hat sınır olmak üzere, bunun Türkiye tarafındaki (kuzeyindeki) bölgeyi kontrol altına alması bence elzemdir. Ankara orada gerekdiği kadar kalır.
Ne kadar süre gerekeceği sualine gelince...
“ALÂHÜ A’LEM Bİ-S-SAVÂB!”