Muhasebe idraki insanın yüreğini tartı yapar, insan o tartıda kâh dünyayı tartar kâh kendini.
Muhasebeci fıkralarında olduğu gibi uyanıklık yapmadan tartıyı kuralım ve kendimizi tartalım.
Kanaatimizce insan Allah ile Allah insan ile konuşur.
Panoramik şekilde gündemlerimize bakalım; üzerinde konuşalım.
Bereket batılı muhasebenin konusu değil. Bizim muhasebeye göre ise en temel kavramlarımızdan biri. Bereket bizim muhasebenin yedek akçesi, kasa fazlası. Bizim muhasebede işler usulüne uygun işlemeyince ise bereketsizlik ortaya çıkıyor.
Çok net şahit oluyoruz ki hiç kimseye kazandığı para yetmiyor.
Hiç kimseye vakti yetmiyor.
Hiç kimseye ait olduğu çevre yetmiyor.
Yedikleri yetmiyor, giydikleri yetmiyor. Kullan-at sisteminde sürekli yetmeyenlere yetişmeye çalışıyoruz.
Durup düşünmeyecek miyiz bunun üzerinde?
Gönül ister ki Müslümanların ana gündemleri olsun bu.
İşte Gazze'de son on gün içinde açlıktan ölen bebekleri öğrenmiş olduk!
Afrika denilince zaten nasırlıyız; orada açlıktan ölüm, ata sporudur(!)
Korkarız ki ülkemizde dahi açlıktan olmasa bile yetersiz beslenmekten ölümler olmaktadır. (Zengin şımarıklığı ile Türkiye için kurduğumuz ifadeye burun kıvırmasın kimse. Birkaç sene önce Konya'da metruk bir eve sığınmış bir annenin bebeği soğuk ve açlıktan ölmüştü!)
Dini duyarlılık beklediğimiz çevrelerin daimî gündemi olması gereken bu konunun çözümleri hususunda gayretlerin ziyadesiyle azaldığını gözlemliyoruz.
Bu bile tespit ettiğimiz bereketsizlik olgusunun sebebi olarak yetmez mi?
Yine zengin şımarıklığıyla, "Allah rızka kefildir" gibi cümlelerle mukabelede bulunulmamasını dileriz.
"Helal üç liranın haram beş liradan büyük" olduğu bilincinde olmak Müslümanın başat görevi değil midir?
Bizim tartı bunları sürekli tartmak zorundadır, muhasebe hesabını doğru yapmak zorundadır.
Kanımızca son yüzyılda bize yutturulan en önemli kumpaslardan biri İslam'ın ferdi meselelerden ibaret olduğu zehabıydı. Âliminden mücahidine büyük kısmımız bu zokayı yuttuk.
"Dişim kanadı abdestimiz bozuldu mu?" endişesi kadar çoluk çocuğumuza yedirdiklerimize haram karışmaktadır endişesiyle yanıp tutuşarak çözüm aramadık.
İsmet Özel ifadesiyle, sol elle yemek yemenin haram olduğunu anlattığımız kadar haram lokma yemenin ne büyük bir mesuliyet olduğunu birbirimize anlatmadık.
Yerimiz dar, moralimiz de bozuk, geçelim.
Kardeşimin kitap olarak da yayımlanan doktora tezinin ismi aklıma geldikçe çarpar beni: "İzzet Arayışı"
Hiçbirimiz maalesef söyleyeceğimiz cümleden berî değiliz: Müslümanların (eser miktarda) azı hariç kalan hepsinin boyunu aşan bir zillete gark olmuş durumda olduğunu hangimiz reddedebiliriz.
İşte Allah bizi bir kez daha Ramazan'a çarptı.
Küçük bir grup mücahit seve seve şehadete koşarak Müslümanların izzetini, namusunu, inancını, değerini koşa koşa savunmaktalar; şehit olarak savunmaktalar.
Şimdi biz bedbaht Müslümanlar olarak birbirimizi mükellef sofralarda, terör devleti İsrail menşeli içecekleri en görünür şekilde yerleştirerek ağırlayacağız, iftar ettirmenin sevabına gönül indireceğiz; iftardan sonra hazım problemlerini büyük mükaşefeler yapmış gibi birbirimize anlatacağız.
Sağlıklı sahurlar, sağlıklı iftarlar için "tekasürü" birbirimizin üzerine boca edeceğiz.
Bununla da yetinmeyip ekranlarımızdan bu tavsiyeyi milyon kez anlatıp duracağız: İzzet!..
Ahval buysa çivileseler üzerimizde durmaz.
Yine İsmet Özel'e başvuralım bakın ne diyor: "Biz, bizi yaşatanın sadece Allah olduğunu, bütün küfür âleminin kafasına çakmak üzere oruç tutuyoruz. Allah'ın bize can verdiğini ve yalnız O'nun alabileceğini kafalarına çakmak için kâfirlerin, bir ümmet olarak oruç tutuyoruz. Öyle dini fantezi değil, bir savaş bu."
Batılı muhasebecinin konusu olmayan bereket.
İstanbul'un bereketi azalıyor; ister istemez akla, inşallah yirmi gün sonra başkanlık koltuğunu devredecek Ekrem efendiyi başkan yapmak için çırpınan Müslümanlar geliyor!
Saadetsizler geliyor...
Cemaatliler geliyor...
Benzer bir grup gafletin, dalaletin dibini yaşayan, eskiden izzetli olan Müslümanlar geliyor...
İşte beş seneyi bitirdik.
Evet evet; bu Müslümanlar da muhasebe yapmalılar.
Bereket mevsimi olan Ramazan'ın gönlünde izzetimizi kurtaralım.
En azından, İstanbul için, beş yıllık bereketsizlikten kurtulabilmek için izzetimizi koruyalım ve bayramı bayram edelim.