Ankara merkezli Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) gençlerin pek uğramadığı adı büyük ama etkinliği yok denecek kadar az silik birsivil toplum örgütüdür.
Fakat TYB İstanbul Şubesi birkaç senedir ses getiren kültürel etkinliklere imza atmaya başladı. Özellikle gençlerin uğrak mekanı haline geldi. Tabir caizse arı kovanı gibi hareketli bal üreten verimli bir hüviyete büründü.
Ne zaman uğrasam gençlerin koşuşturdukları cıvıl cıvıl bir kültür atmosferine şahit oluyorum.
Bu vesileyle şubeye bu canlılığı kazandıran yönetimi yürekten kutluyorum.
***
Tabii sadece gençleri değil benim gibi yaşı altmışın üstündeki zevatın ilgisini de cezbeden etkinliler tertip ediliyor.
Mesela geçen hafta icra ettikleri önemli bir etkinliğe katılma ihtiyacı hissettim. Çükü beni de yakından ilgilendiriyordu.
TYB İstanbul Şubesiikinci Âkif olarak bilinen merhum Ali Ulvi Kurucu beyin anılacağı bir panel tertip etmişti. Cumartesi saat 17.00 olarak notumu aldım ve programımı ona göre yaptım.
***
Beni yakından ilgilendirmesinin sebebi merhum Ali Ulvi Bey’le tamı tamına dolu dolu beş sene geçirmiş olmamdı.
1976-1981 yılları arasında İstanbul’daki anarşik eylemlerden uzaklaşıp ilim tahsili için gittiğim Medine-i Münevvere’de hem madden hem manen Ali Ulvi Bey’in kanatları altında olmanın şerefini yaşamıştım.
Hemen her gün kendisine refakat etmiş, sohbetlerini dinlemiş, kendisinden özel ders almış, çalıştığı kütüphanede yardımcılığını yapmış, nâzırlığını üstlendiği ve Türk talebelerinin yurt olarak kullandığı Beşirağa Medresesi’nde emriyle talebe başkanlığı yapmıştım. Büyük kızımın kulağına ezanı o okumuştu.
Onunla sayısız sohbet, ilim, zikir ve müzik meclislerinde beraber olma şerefine nail olmuştum.
Hayatımın en önemli ve bereketli yıllarında hep merhum vardı.
***
Aynı gün saat 14.00’te Birlik Vakfı ve MTTB’nin müştereken düzenledikleri yazarlarımızdan Selahaddin Eş Bey’in kardeşi Prof. Mecid Eş’in konuşmacı olarak katıldığı konferansı dinledikten sonra birlikte TYB’ye geçtik.
TYByine cıvıl cıvıldı. Salon dolmuş ayakta bekleyenler de vardı. Zamanında yetiştik derken bir yanlışa kurban gittiğimizi öğrendik. Meğer toplantı Cuma günüymüş ama gönderilen elektronik postaya yanlışlıkla gününü Cumartesi diye yazmışlar. Salon ise başka bir etkinlik için hazırlanıyormuş!
Fesübhanallah!
Ama Muzaffer Doğan Bey öyle heyecanla anlatıyor ki gözlerinin içi parlıyor: ‘Dün Ali Ulvi Bey’in kerametini yaşadık’ diyor.
***
Panel Cuma günü yapılmış. Panelin sonuna doğru konuşmacılardan birinin dikkatini çekmiş, ön sırada oturanlardan biri meğer Ali Ulvi Bey’in oğlu Dr. İbrahim Bey’miş. Herkese sürpriz olmuş. Son konuşmayı o yapmış. Duygusal anlar yaşanmış. Gözler yaşarmış, İbrahim Bey anlatmış dinleyenler ağlamış. Toplantı bitmiş kimse yerinden kalkıp gitmiyormuş, gitmek istemiyormuş! Muzaffer Bey bunları heyecanla anlattıktan sonra ‘Görüşmek isterseniz İbrahim bey şu anda burada!’ demesin mi?
Benim için de sürpriz oldu. Bir odada Anadolu Ajansı’na mülakat veriyordu. Ben 40 sene önce yirmili yaşlardayken bir kez görmüştüm İbrahim Bey’i. Benim Medine’de olduğum yıllarda o daMedine haricideydi, tıp okuyordu.
Karşımda 65 yaşında saçı sakalı ağarmış tıpkı babası merhum Ali Ulvi Bey’in daha nahifi duruyordu.
Ayaküstü biraz sohbet ile merhumu yad ettik.
***
Genç nesil Ali Ulvi Bey’i tanımaz. Şiirleri “Gümüş Tül ve Alevler” adıyla basılmıştır.
Ama benim tavsiyem sadece gençlerin değil herkesin merhumun 4 ciltlik hatıratını okumasıdır.
Hem o dönemİslam dünyasını hem de günümüzün ana muhalefet partisinin tek parti dönemini öğrenmek istiyorsanız canlı şahidi Ali Ulvi Bey’i okuyun derim.