Babacan ve Başbuğ meseleleri birbirlerinden ayrı konular ama belki bir yerde birbirlerine de değebilirler.
Sayın Ali Babacan’ın dün yaptığı açıklamalar çölde susuz kalmış birinin bir vaha serabı görmesi gibi idi.
Serap diyorum zira bu ifadelerin ne kadar gerçeği yansıttığı ya da yansıtacağı da belirsiz.
Türkiye büyük bir krizden geçiyor, bu kriz bu kez şu ana kadar bir iktisadi kriz değil, çok açık bir hukuk krizi ama bu hukuk krizinin orta vadede de, şayet Sayın Ali Babacan’ın çizgisine kararlı bir dönüş olmaz ise, iktisadi krize dönüşmesi de kaçınılmaz olabilir.
Sayın Babacan, iyi ki var, tek çıkar yolu, evrensel hukuk yolunu gösteriyor.
Evrensel hukuk derken de dünyanın her yerinde geçerli hukuku değil, 2014 Martında dünyanın en ileri hukukunu işaret ediyor Sayın Babacan.
Evrensel hukuk dediğimizde birileri çıkıp bizlerle, akılları sıra, dalga geçmek istiyorlar, dünyada evrensel hukuk diye bir şey mi var diyorlar, evet var ve bu tabirden, evrensel hukuktan muradımız, günümüzün insan hakları, özgürlükler açısından en ileri hukuku.
Bu hukuk da, maalesef bizde, bizim yasama organımızda, bizim yargı organlarımızda üretilmiş hukuk değil, şapkamızı önümüze koyup bunun nedenlerini de iyi düşünmek şart.
Evrensel hukuk diye adlandırdığımız hukuk, Sayın Babacan’ın büyük bir isabet ve dirayetle ifade ettiği gibi, Avrupa Konseyi’nde, AB’de, ABD’de üretilen hukuk.
Ve, bugün içine yuvarlandığımız çok nahoş ortamdan çıkışın da YEGANE YOLU, BU EVRENSEL HUKUKUN REHBERLİĞİNİ, TÜM KURUM VE KURALLARIYLA KABUL ETMEK.
İYİ Kİ SAYIN BABACAN VAR.
Gelelim Genelkurmay eski başkanı Sayın İlker Başbuğ konusuna.
Sayın Başbuğ uzun bir süredir tutuklu idi, şimdi ise statüsü mahkum statüsü, hakkında Yargıtay tarafından onanmış bir karar mevcut.
Bu karar doğru mu, yanlış mı bilemem, hukukçu değilim, dosyalara da hakim değilim.
Sayın Başbuğ’a yönetilen suçlama bir terör örgütünün yöneticisi olmak.
Bir Genelkurmay Başkanı’na terör örgütü yöneticisi demek gerçekten kulağa tuhaf gelen bir suçlama.
Bugün (dün) Anayasa Mahkemesi Sayın Başbuğ’un durumunu görüşecek (idi), bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen tahliye durumu karara bağlanmış olabilir.
Benim de temennim Sayın Başbuğ’un ve diğerlerinin, yaptıkları vahim hukuk hatalarından ders almış olarak, ailelerine kavuşmaları.
Ancak, meseleyi Sayın Başbuğ’un şahsından bağımsız olarak düşündüğümüzde, acaba bir Genelkurmay Başkanı’na, hukuk dışına çıkmış iseler, “terör örgütü yöneticisi” demek o kadar da anlamsız mı?
Terör kelimesi siyaset biliminde “bir siyasi amaca ulaşmak için şiddet kullanmak” olarak tanımlanıyor.
Bu evrensel tanımı kabul ettiğimizde, bu konuda bir sorun olduğunu zannetmiyorum, Sayın Başbuğ için de asla söylemiyorum, demokrasilerde darbe yapan ya da darbe yapmaya kalkışan, bu konuda somut hazırlıklar yapan emir-komuta zinciri altında çalışan bir ordunun Genelkurmay başkanı için “terör örgütü yöneticisi” demek gerçekten anlamsız mıdır?
Seçilmiş bir parlamentoyu ortadan kaldırıp yönetime el koyan ya da koymak için girişimde bulunan, sonradan kılıfını hukuken (!) hazırlasalar bile, Genelkurmay Başkanlarının eylemleri terör eylemi değil midir?
Kenan Evren’in yaptığı, nihai analizde bir terör örgütü yöneticiliği değil midir?
12 Eylül’de, maalesef, TSK bir terör örgütüne dönüşmemiş midir?
Mısır’da Sisi’nin yaptığı çok tipik bir terör örgütü yöneticiliği değil midir?
Mısır ordusu, yine maalesef, bir terör örgütüne dönüşmemiş midir?
2003 ve sonrasında, başarısız dahi olmuş olsalar, Türkiye’de siyasi bir amaca yönelik olarak şiddet (TSK’nın topları, tankları, uçakları) kullanmayı planlamış birileri var ise, siyaset bilimi bunlara maalesef terörist diyor.
Bunların en tepe noktalarına da “terör örgütü yöneticisi”.
Bu konunun Sayın Babacan’ın evrensel hukuk vurgusu ile bağlantısı da çok açık değil mi?