Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Meclis’in kabul ettiği ‘internet’ ile ilgili düzenlemeyi geri gönderirse ne olur?
Aslında hükümete en büyük iyiliği yapmış olur. Düzenlemeyle amaçlananın bugünün teknolojik ortamında hayata geçmesi imkânsız; buna karşılık, Avrupa Birliği’nden ABD’ye, yerli-yabancı gazetecilik örgütlerine kadar herkes ve her çevre, sanki hükümet intihar ediyormuş gibi, “Sakın ha” uyarısı yapıp duruyor...
Reddedilirse, böyle bir yasa çıkardığı için eleştirilen, kınanan, aşağılanan bir durumdan kurtaracağı için, hükümete en büyük iyiliği yapmış olacak Cumhurbaşkanı Gül...
Kaldı ki, ülkemizdeki en iyi sosyal medya kullanıcılarından biri kendisi; ‘yasaksız Türkiye’ tezinin savunucusu... Eline her fırsat geçtiğinde, sorunların üstesinden daha fazla demokrasiyle gelinebileceğini söylediği de biliniyor...
İnternet yasası konusunda itirazı olanların Çankaya’yı hâcet kapısı saymasının en önemli sebebi de bu zaten...
Peki, ne yapacak Cumhurbaşkanı, yasayı geri gönderecek mi?
Soruya kesin cevap veren pek çıkmıyor; cevap verenler de “Herhalde onaylar” demekten kendilerini alamıyor. Onaylaması değil, yasayı reddetmesi büyük sürpriz sayılacak...
Neden acaba?
Birden fazla sebebi var da, en önemlisi ‘algı’ sözcüğüyle ilintili olanı... Konu çoktandır ‘internet yasası’ olmaktan çıktı, Cumhurbaşkanı Gül’ün siyasette ayağını nereye bastığıyla ilgili hale geldi. Onayı zorlayacak kadar hem de...
‘Algı’ bugünün dünyasının en önemli sözcüğü...
Meclis’ten geçen haliyle ‘internet yasası’ yerin göğün inletilmesine yol açacak maddeler içermiyor; belki ilk biçimi öyleydi, ama üzerinde oynandıktan sonra görece makul bir çizgiye çekildi ifadeler... En önemli sakınca, bir devlet memuruna (TİB başkanı) ‘yasaklama yetkisi’ tanıyan madde. O yetkiyi kullanacak kişi ‘hukukçu’, yetkisi de kısa süreliğine geçerli; kararını mahkemenin onaylaması da gerekiyor.
Emin olun, TİB başkanı “Yasaklansın” dedi diye herhangi bir bilgi kamuoyundan uzun süreliğine saklanamaz... Yasaklı ortamlarda devreye giren ‘fısıltı gazetesi’ ise daha öldürücü bir silâhtır...
Görüyorsunuz, ne yapıldığından çok, yapılmak istenenin ne olduğuna dair ‘algı’ konuşuluyor ve bu da yapılmak istenenle amaçlanana tam ters bir sonuca yol açıyor. Yasa onaylandığı için uygulansa, işe yaramayacak... Onaylanmazsa, şimdiye kadar yazılıp konuşulanlar yüzünden yeterince tahribat gerçekleşti...
Hepsi ‘algı’ yüzünden...
Dünyamız, daha doğrusu kamuoyları, kanaatini ‘algılar’ ile oluşturuyor. Biri bir lâf atıyor ortaya, kimse itiraz etmezse o ‘gerçek’ olarak algılanıyor... Bir kasetten iki kişinin konuşmasını dinliyoruz; münhasıran bir konuyla ilgili konuştukları halde, oradan hareketle ‘hükümet-medya’ ilişkilerine dair bir kanaate ulaşıyoruz... Beş para kasası ve bir para sayma makinasının zihinlerimizde uyandırdığı ‘algı’ sadece o olayla sınırlı kalmıyor; ardından duyulan her ‘yolsuzluk’ haberine inanmaya meylediyor insanlar...
Yılların eseri itibarlar, bir tek görüntü, ses, hatta ima yüzünden yıkılabiliyor...
‘Algı’ tehlikeli bir silâh ve ‘gerçek’ten daha önemli.
Herkes bunu zihninde taşıyarak hareket etmek zorunda hissediyor bugün; ‘algı’yı önemsemeyenler ise zarar görüyor...