Türkiye’nin iddiaları, tezleri ve sergilediği duruşun, hem bölgesinde, hem de küresel ölçekte dikkat çektiği malum. Bunların hayata geçirilmesi noktasında yaşanan sorunlar, ortaya çıkan engeller, kuşkusuz çıkılan yolun kolay olmadığını gösteriyor bize.
Bu engellerin önemli bir bölümünün, ‘algı operasyonları’ ile şekillendirildiği malum. Mesela yakın çevremizde olup biten krizler üzerinden Türkiye’ye fatura kesmek isteyen herkes, bu yöntemle hareket ediyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, defalarca ve dün bir kez daha canlı yayında IŞİD örgütünden petrol almalarının söz konusu olmadığını ifade etti. İsrail jetlerine yakıt iddiasına bilmem kaçıncı kez cevap verdi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama öte yandan 20 Eylül 2014 tarihinde yakın tarihimizin en önemli enerji anlaşmalarından birisinin (TANAP) Azerbaycan’da imzalandığını neredeyse hiç kimse konuşmuyor.
Bütün bunların Türkiye’yi hedef alan ciddi bir itibarsızlaştırma kampanyasının ürünü olduğu çok açık. Buna kimlerin hizmet ettiği ve alet olduğu da malum. Ancak asıl önemli olan muhtelif operasyonlarla ortaya çıkan bu algı duvarlarını yıkmak için ne yapılması gerektiği.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, televizyon temsilcileriyle Ankara’da yaptığı sohbete başlarken, kriz zamanlarında kamu diplomasisinin önemine dikkat çekti. Devamında ise ‘olay bazlı bir diplomasinin yanı sıra, süreç bazlı bir kamu diplomasisinin önemi’ni vurguladı.
Akdoğan, bir yönüyle devamlılığa, bir yönüyle de kararlı bir yaklaşıma dikkat çekiyor muhtemelen. Çünkü kamu diplomasisi artık kendinizi günü birlik anlatmanızdan ya da olup biteni medya üzerinden takip etmenizden ibaret değil. Aksine yine Akdoğan’ın ifadesiyle ‘Ciddi bir ilişki yönetimi gerektiriyor ve Türkiye’nin tezlerini aktif yöntemlerle anlatmak lazım.’
Başından son ana kadar hakikaten tarihe geçecek düzeyde bir kriz yönetimi ve sonuç itibarıyla filmlere konu olacak bir operasyon yaşıyoruz. Tam 49 rehine burnu bile kanamadan kurtarılıyor. Ama birileri bu başarıyı gölgelemek adına olmadık iddialar, senaryolar ve yalanlarla yine algılar inşa edebiliyor.
Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin IŞİD’e karşı verilen mücadelede aktif olarak yer alacağını ifade edince, bir anda acaba Ankara’nın rotası mı değişiyor sorusu gündeme geldi. Oysa değişen bir rota yok. Türkiye, IŞİD dahil, Irak, Suriye ve bölge hakkında uzun zamandır aynı tezleri ve kaygıları dile getiriyor. En ciddi işbirliği çağrılarını yapıyor. Ama bunlar karşılık bulmadığı gibi fatura yine önümüze konulmak isteniyor.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a bunlar da soruldu: ‘Türkiye, psikolojik operasyonlarla ve medya manipülasyonlarıyla harekete geçirilecek bir ülke değil. Elbette daha kapsamlı bir işbirliği gerekiyor. Buna en çok ihtiyaç duyan ülke biziz. Ama tüm baskıyı Türkiye üzerine kurmak doğru mu? Hep Türkiye adım atsın, sınavdan geçsin! Türkiye, hiçbir şeyi ispatla mükellef değildir. Mesela nasıl bir Suriye öngörüyorsunuz? Almak istediğiniz sonuç nedir? Tüm bunları daha kapsamlı olarak ortaya koymadan çözüme gidilemez.’
Ankara’daki siyasi havayı özetlemek gerekirse; sakin, olup biteni doğru okuyan ve kendi yol haritasını ortaya koyan, ama bölgede barışın sağlanması için mantıklı ve makul işbirliği zeminlerinde yer almaya her zaman hazır bir duruş.