“Alevi sorunu”nu çözme görevi, mesela Prof. Dr. İzettin Doğan’a verilse, acaba nasıl bir çözüm projesi uygulardı ve onun önereceği çözüm projesi, Aleviler nezdinde kabul görür müydü?
Bu soruyu, “Türkiye’de Alevi bir kadronun iktidarı olsa” diye de sorabiliriz, sayın Doğan’dan başka bir Alevi önderden yola çıkarak da...
Bu soru, “Alevi sorunu”nun Aleviler arasındaki farklılaşmalar kadar farklı çözüm projelerini gerektirdiği gerçeğinden kaynaklanıyor.
- Aleviliği Sünniler mi tanımlayacak?
- Yooo, tabii ki Sünniler tanımlamasın.
Ama soru ve cevabı böyle koymak, ortaya bir “Alevilik tanımı” çıkması zaruretini ortadan kaldırmıyor.
Aleviliğin İslam içi olup olmadığı da probleme nasıl yaklaşılacağını belirliyor, bir mezhep ya da etnik aidiyet olup olmadığı da.
Alın size çok temel bir soru:
- Alisiz Alevilik mümkün mü?
- Ateist Alevilik mümkün mü?
Bu soruyu “Ateist Sünnilik mümkün mü?” diye sormak da mümkün.
Bir insanın veya topluluğun her şey olması mümkün, ama iş mesela “Alevilik ekseni”nde tartışılacak ise, o insan veya topluluğun Alevilik’le ilgisinin belirlenmesi önem taşıyor. Tabii o insan ve topluluğun “Hangi Alevilik”le ilgisi olduğunun belirlenmesi de...
İşte gene geldik Alevilik tanımının gerekliliğine.
Ben, “Alevi sorunu”nun çözümü noktasında iktidarın iyi niyetle hareket ettiğine inanıyorum.
Öncelikle böyle bir sorun bulunduğunu kabul ettiğine, sorunun çözülmesinin gerekli olduğunu düşündüğüne inanıyorum. Bu, platonik bir iktidar olumlulaması değil, Türkiye’yi yöneten ve hele üç dönemdir yöneten bir kadronun, sorunları görmesinin ve çözmesinin zorunluluğu olduğu kanaatine dayanıyor. Nasıl “Kürt sorunu” denen hadisenin çözümüne odaklanılma gereği duyulmuşsa, aynı gerekliliğin “Alevilik” için söz konusu olmaması mümkün değildir.
İktidarın ağırlıklı olarak “Sünni kadrolar”dan oluştuğu doğru.
Alevilik meselesinin bir yönüyle Sünnilikle ilgili olduğu da doğru.
İktidarın Sünni toplum kesimlerinin hassasiyetlerini dikkate alma gereği duyacağı da doğru.
Bunları “laik devlet” karakterinin gereklerini bilerek yazıyorum. Türkiye’de laikliğin bunları dikkate almadan kurumlaşması söz konusu olamaz, öyle bir proje devreye konulduğunda da sistemle toplum arasında gerilimler oluşması da önlenemez.
En başından beri Cumhuriyet idareleri, toplumun hem Müslümanlığını, hem de şu veya bu mezhebe aidiyetini dikkate almak, doğru veya yanlış, ama mutlaka bu aidiyetlerin farkında olarak politika üretmek durumunda olmuşlardır.
Aynı şey, Türk - Kürt, veya başka etnik aidiyetler açısından da bir vakıadır.
Bu alanların sorun, yer yer çatışma alanları olduğu da bir vakıadır.
Ak Parti iktidarları, bence samimiyetle, bu sorunları sorun olmaktan çıkarmak gibi bir iradeye sahiptir.
Ama çözüm kolay değildir.
Bence, Alevilikle ilgili çözümde, en önce, iktidarın iyi niyetini kabul etmek gerekiyor.
Konuşmak, konuşmak, konuşmak.
Çalıştaylarla yapılan budur ve bence iyidir. Tarihi öfkelerden yola çıkarak üretilen kategorik yargılamalar ve redlerle varılacak bir yer yoktur.
Muhalefet partileri, kategorik muhalefet yapabilir.
Ama bir inanç camiası, iletişimi ve sorunların çözümünü hedeflemelidir. Alevilik’ten, ilelebet bir muhalefet birikimi üretmek, yeminli siyasi muhaliflerin amacı olsa bile, inanç önderlerinin tavrı olamaz.
Bu noktada Alevi oluşumlarının yer yer yeminli muhaliflerin, bazen yabancı hesapların, bazen terör odaklarının ilgi alanına girdiği bir gerçektir. Tabii ki çözümü samimi olarak arzu eden geniş Alevi oluşumları da bulunuyor.
Beklenen, çözüm arayanların gerçek temsil imkanına kavuşması, Aleviliğin politik anlamda araçsallaştırılmasının önlenmesi ve sağlıklı bir çözüm sürecinin başlamasıdır.