Hükümet Alevi açılımı işine başlarken Aleviliği tanımlamaya kalkışmasın. Bu, şimdilerin en başat liberal söylemi ya da bir kısım Alevi tarafından seslendirilen itiraz.
Ne demeli?
- Tamam, demeli, tanımlamaya kalkışmasın Hükümet. Kim nasıl Alevi olacaksa öyle olsun.
Ama mesele orada bitmiyor.
- Alevi açılımının içeriğini belirlemek için birileriyle görüşmek gerekiyorsa, ki gerekiyor, peki o zaman kiminle görüşsün Hükümet?
Alevilerin kendi aralarında seçtikleri ve bütün Alevileri kapsayan bir temsili heyet var mı? Talepler listesini ortaya koymak için bizzat Alevilerin bir Alevi tanımı yapması gerekmiyor mu?
Başbakan Davutoğlu’nun Akil İnsanlar Heyetleri ile yaptığı görüşmede, Cem Vakfı Başkanı, kendisi de bir “Dede” olan Prof. Dr. İzzettin Doğan söz almıştı. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:
- Sayın Başbakan tıpkı Kürt sorununun uluslararasılaştırılması gibi Alevi sorununun da uluslararasılaştırılmasını isteyen ve Türkiye’yi buradan vurmak isteyen bir gelişme var. Çözün bu Alevi sorununu.
Belli ki İzzettin Doğan, mesela Almanya’da geliştirilmek istenen bir oyundan rahatsız.
Almanya’daki bu oyunun aktörlerinin de Alevilik adına hareket ettiklerini söylemeye gerek var mı?
Marksist çizgi ya da “Alisiz Alevilik” çizgisi, Aleviliğin sözcüsü haline gelirse, bu tüm Alevi kitle tarafından kabul edilir mi?
Oğlunu-kızını marksist-leninist çetelere kurban vermek istemeyen bir Alevi ailenin duyarlılığı ne olacak?
“Çözüm süreci”nde Kürtler adına sadece terör örgütü ve uzantılarının muhatap alınması, geniş Kürt toplumu tarafından tepki ile karşılandı. Ve işin bu hale gelmesinin örgütü güçlendirdiği, diğer Kürtler üzerinde baskısının artmasına yol açtığı değerlendirmesi her gün biraz daha doğrulanıyor. Hükümet de şimdi o çizgiyi restore etmeye uğraşıyor, Kürt temsilinin çoğulculaşmasının yollarını arıyor.
Diyelim bünyesinde çoğunlukla Alevi gençlerin bulunduğu DHKP-C terör örgütü Alevi temsilini ele geçirdi, bu kabul edilebilir mi?
Diyelim, Pir Sultan Abdal Derneği Alevi temsilini aldı, bu Alevi toplumunun kaçta kaçı tarafından benimsenir?
Diyelim İzzettin Doğan’ın Cem Vakfı, Hükümet’le bir uzlaşma zemininde buluştu, tüm Alevi Camiasının onayını sağlar mı?
Alevi camiada öyle yapılar var ki, orada Alevilik, dini-mezhebi bir müessese olmaktan tamamen uzaklaşmış, nerede ise etnik bir aidiyet niteliğine bürünmüş. O da, hangi politikalar için kullanılabileceği zamana ve zemine göre tayin edilecek siyasi malzemeye dönüşmüş. Alevilik gerçekte nedir, etnik bir aidiyet mi yoksa dini-mezhebi bir yapı mı diye sormak neden yanlış olsun? Marksist hatta ateist olmuş bir kişi aynı zamanda Alevi olarak kalabilir mi? Benzeri bir soruyu aynı zamanda Sünni anne-babanın marksist-ateist çocuğu için de sormak mümkün.
Alevi camiada, Aleviliğin İslam’la ilişkisi noktasında da birbiriyle Doğu ile Batı kadar uzak yaklaşımlar var.
Şimdilerde, coğrafyamıza yönelik uluslararası stratejilerde nasıl Kürtler bir oyun aracı halinde görülüyorlarsa ve kimi Kürt yapılaşmaları (PKK-PYD buna dahil) bu uluslararası projelere tekabül etmek istiyorsa, benzeri bir durum Aleviler için de projelendirilmek isteniyor.
Amerikan’nın-İngiltere’nin gözünün içine bakan bir Kürt çizgisi gibi, mesela Almanya’nın gözünün içine bakan ve “bizimle oynayın” diyen bir Alevi çizgisi... Bunlar Kürtler adına oyun oynarsa ne olur, Aleviler adına oyun oynarsa ne olur?
Türkiye’ye ne olur boyutu bir mesele, Alevilere-Kürtlere ne olur boyutu diğer mesele.
Aleviliği tanımlamayalım, tamam.
Ama Sünni veya Alevi bir anne-babanın “Benim çocuğum kimliğini kaybetti, örgütler çaldı onun yüreğini ve terör malzemesi olarak kullanıyor” diye feryat ettiğinde, devlet bu çocukların nasıl terör örgütüne malzeme haline geldiğini araştırmamalı mı?