Geçen haftaki bombalı suikasttan sonra Suriye’deki rejimin sonunun yakın olduğunu düşünenler arttı. Muhtemelen öyledir. Ama bu suikastı direnişçilerin bizzat gerçekleştirdiği bir eylem olarak görmemek şartıyla. Hem eylemin gerçekleşme tarzı hem de öldürülenlerin kimliklerine baktığınız zaman bunu askeri bir hamle olmaktan çok politik bir “kadro tasfiyesi” gibi düşünmek daha doğru geliyor bana. Cevabını bilemediğimiz soru bu kadro tasfiyesini kimin yaptığı.
Ortadan kaldırılanlar mevcut yönetimin beyni durumundaki insanlar. Dolayısıyla Baas rejimini çökertmek isteyenlerin bu kişileri tasfiye etmek isteyeceği kuşkusuz. Ama bu suikastla Suriye için planlanan yeni modele ayak bağı olacak kişilerin tasfiyesinin amaçlanmadığını da söyleyemeyiz. Yeni yönetim modelini tasarlayan güçlerin de Suriye’nin bugünkü rejiminin düşmanları olması gerekmez.
Öyle görünüyor ki mevcut yönetimin ömrü biraz da Suriye’nin bölünüp bölünmeyeceğinin belli olmasına bağlı. Mevcut rejim yıkıldıktan sonra Suriye’yi tek parça olarak ayakta tutmak zor. Bunu herkes görüyor. Esed yönetiminin ömrünü uzatan sebeplerden biri bu. Ama bugünkü durum artık sürdürülebilir bir durum değil. Öyleyse üçüncü tarafların olaya müdahil olması gerekecek. Ne var ki üçüncü tarafların da uzlaşmaları kolay görünmüyor. Uzlaşma olmayınca paylaşma gündeme gelecek. Paylaşma ise bölünme demek.
Bugünkü yönetim devrildiğinde Suriye’nin en az üç parçaya bölünmesi mukadder görünüyor. Direniş hareketinin yeni dönemde tek parça olarak kalacağını var saysak bile Kürtlerin kendileri için etnik temelde ayrı bir yapı tasarladıkları, en azından Irak’taki gibi bir özerk yönetime talip oldukları sır değil.
Alevilerin de kendileri için aynı şeyi düşündüğü biliniyor. Son zamanlarda batı basınında da yoğun şekilde yer verilmeye başlanan iddialara göre Alevi nüfusun ve rejimin taşınır unsurlarının Akdeniz’e çıkışı da olan Lazkiye-Tartus hattına çekilmesi ve ülke yönetimini kaybeden kadroların bu bölgede bağımsız bir Alevi devletini oluşturması planlanıyor.
Bu Alevi devleti tarihte bir ilk de olmayacak zaten. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeyi işgal eden Fransızlar Suriye’yi etnik ve dini temelde parçalara ayırmışlar ve o zaman da yine Lazkiye-Tartus hattında bir Alevi devleti oluşturmuşlardı. Suriye’nin bağımsızlığa kavuştuğu dönemde Alevi toplumunun seçkinleri Şam yönetimine katılma kararı alınca bu yapay oluşum sona erdi ama Alevi devleti projesi sonradan İkinci Dünya Savaşı döneminde yeniden gündeme getirildi ve bu ikinci proje de yine Alevilerin kendi istekleriyle rafa kaldırıldı. Şimdi üçüncü bir deneme yapılabilir ve bu defa Alevilerin bundan sarfınazar etmeleri beklenemez. Çünkü Esed Ailesi’nin Suriye’yi yönettiği dönemde Alevi nüfus ülkedeki sosyal ve politik mücadelenin bir tarafı haline geldi. Esed yönetiminin kendilerine tanıdığı imtiyazlarla gelişip güçlenirken aynı zamanda rejimin günahlarına da ortak oldu. Dolayısıyla rejim yıkıldıktan sonra nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan dindar Sünnilerle bir arada yaşamaları kolay olmayacaktır.
Batılılar rejim yıkıldıktan sonra iç savaşın devam etmesini engellemenin formülü olarak Alevi devletini savunuyorlar zaten. Ama Suriye’nin mümkün olduğunca çok parçaya ayrılmasının İsrail çıkarlarına uygun olduğunu da akıldan çıkarmamak lazım. Türkiye için ise iki önemli sonucu olabilir bunun:
BİR: Bağımsız bir Alevi devleti oluşumu, kendi içinde de ciddi bir Alevi nüfusa sahip olan Türkiye’nin dış politikasında yeni bir hassasiyet kaynağı oluşturacaktır. Ayrıca bu devletin Türkiye ile sınırdaş olma ihtimali var.
İKİ. Bağımsız Alevi devletinin bağımsız Kürt devleti oluşumunun da yolunu açacağı muhakkaktır.
Türkiye’nin “nasıl yaparız da bir an önce Esed’i indiririz” anlayışıyla hareket etmemesinin sebeplerinden biri de bu. Bölünme formülü “çözüm formülü” değil. Çünkü hem sürdürülebilir değil hem de bizzat kendisi yeni sorunlara gebe. Bunu sadece Türkiye değil, konunun bütün tarafları görüyor olmalı. Peki, buna karşı Suriye’nin bütünlüğünü koruyacak bir çözüm formülü var mı?