Yönetmen Aleksey German’ın son röportajı
Geçen yıl kaybettiğimiz, altı filmi olmasına rağmen dünya çapında şöhrete ulaşan Rus yönetmen Aleksey German, festival toplu gösteriminde seyirciyle buluşacak.
KİRLİ çıkıdan bir röportaj Aleksey German! Yıl 2011, yer St.Petersburg ve ikinci kez düzenlenen Kinoforum’dayız. Üçüncüsü yapılamayan bu festival Rus sinemasını canlandırma amacını güdüyordu. Merhum usta festivalin başkanıydı. Haliyle yorgun ve çok meşguldü, yaşının verdiği halsizlik vardı. Onunla kısaca Rus sinemasının gidişatını konuştuk ama söyleşiyi yayınlama fırsatı bulamadım... Kısmet bugüneymiş! 33. İstanbul Film Festivali’ndeki toplu gösterisi sayesinde filmlerini de izleyebileceğiz.
- Bir yönetmen olarak Rusya’da deneyimlediğiniz değişimler neler? Sinemaya hep farklı yaklaşımlarda bulunuldu...
İki dönemi birbirinden ayırmamız gerek. Ben Sovyetler zamanında yasaklı bir yönetmendim. Yaptığım dört filmden üçü yasaklanmıştı. Sonunda yoruldum mücadeleden ve bir daha film yapamadım. Gorbaçov iktidara geldikten sonra beni çöplükten çekip çıkardı diyebilirim! Birçok ödül kazandım, bu da bana yeni filmler yapabilme olanağı sundu. Şimdi her şeyden memnun olmam gerekir kendi açımdan... Oysa ‘özgür dünya’dan her şeyin en kötüsünü almayı beceriyoruz! Özgür dünyanın en kötüsünden kastım şu: Politik sansürü ekonomik sansürle değiş tokuş ettik. Bu konuda fazla yorum yapmama gerek yok, nasıl olduğunu biliyorsunuz. Sanat sinemasından ticari sinemaya geçiş yaptık. Herkes filminin gişe hasılatı elde edip yapımcıya parasını geri döndürmesi gerektiğini biliyor. Bu yüzden de sanat sineması ölüyor artık... Çünkü kimse sinema sanatına önem vermiyor, herkes para kazanmanın derdinde. Sinemamızın nasıl geliştiğine bakınca geleceği karanlık görüyorum. Durumumuz şöyle: Genç yetenekler ortaya çıkıyor, uluslararası festivallerde ödüller de kazanıyorlar ama Rusya’da kimse filmlerini izlemiyor. Rusya’da çoğu kişi ya ucuz Amerikan filmlerini ya da onların taklidi olan ucuz Rus filmlerini izlemeye gidiyor. Ki bu daha beter! Gorbaçov ve Yeltsin dönemlerinde bol bol yolculuk edip farklı sinemaları tanıma fırsatı buldum. Şu an Rusya’da en tepedekinden en alttakine kadar herkes sinemamızın yanlış yöne gittiğinin farkında. Ama kimse gidişatını durduramıyor, çığ gibi çünkü! On yıl önce dünyadaki en iyi izleyici kitlelerinden birine sahiptik: Entelektüel ve düşünen insanlar sinemaya gidiyordu. Oysa şimdi herkes ucuz filmleri izleye izleye aptallaştı! Bütün dünyadaki durum aşağı yukarı aynı...
- Bu durumun kolay kolay değişeceği yok... Ama oğlunuz da başarılı bir yönetmen. Herhalde Rusya’da iyi yönetmenlere hep yer olacaktır. Acaba sistemle mücadele edip iyi filmler yapan yönetmenlerden, oğlunuz dahil, söz edebilir misiniz?
Oğlum iyi işler yapmaya çalışıyor ama film için ihtiyaç duyduğu bütçenin çeyreğini toplayabiliyor. Bazen destek alıyor ama sonuçta projeleri için, reklam filmi çekmek gibi yöntemlerle hep kendi başına para bulmak zorunda. Batı’da da durum aşağı yukarı aynı. Eskiden bizde bir yönetmen yeteneğini kanıtlarsa devlet desteği alabilir, ek destek bulabilirdi, ona bazı kapılar açılırdı... Ama şimdi durum tersine döndü; eğer biri sanat sineması yapmak ister, iyi filmler çekerse sonuçta hiçbir karşılık bulamaz. Onun filmlerini izlemeyi tercih edenler bile televizyonda izler. Televizyon ekranı ve sinema perdesi bence tamamen farklı şeyler. Sinema salonunda insanlar karanlıkta, bir arada, büyük bir perdenin önünde oturur. Bugün genel eğilim videodan izlemek. Oğlum mesela hep sinemaya gider, benimse artık canım çekmiyor. Popüler bir güreş tipi vardı burada, Amerika’da da... Karasakal ve Göz Çıkaran adında güreşçiler olurdu. Onların müsabakalarının ardında finans çevreleri olduğunu, aslında spor olmadığını para ve izleyici için güreştiklerini herkes bilirdi. Bir yıl Hamburg’a gittiler ve izleyicisiz güreştiler. On yedinci sıradaki güreşçi birden birinci sıraya yükseldi dünyada! Şike değildi, iyi olan kazandı. Festivallere bu yüzden ihtiyacımız var, bazı insanlar iyi ile kötü arasındaki farkı arıyor. Bunu anlayan zeki insanlar sinemada neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrar.
- Ama olumlu gelişmeler de oluyordur...
Şu anda Rus sinemasında hakiki bir gelişme görmüyorum. Eskiden Muratova, Paradjanov, Tarkovski gibi ünlü isimler vardı sinemamızda. Ama onlarla kıyaslanabilecek kimseyi göremiyorum. Bazı filmlerle uluslararası festivallere katılıyoruz ama hala o kadar iyi ve ünlü değiller. Eskiden sanat filmleri gişe de yapardı. Çünkü vizyonda uzun süre kalırlardı. Salonlarda yer bulunmazdı. Oysa şimdi izleyiciye ulaşamıyorlar. Ne yazık ki Amerikalılar da eskiden iyi filmler yapardı. Mesela Peter Bogdanovich’in filmleri. Şimdiyse sadece şiddet şiddet şiddet var! Boris Pasternak der ki ‘Şiir dünyanın sözcüklerle çizilmiş resmidir’... Sinema da dünyanın ruhunun tasviriydi, ama o sinema bugün artık yok Rusya’da...
RUS VE FRANSIZ FARKI
- Dünyanın hemen her yerinde durum aynı ama festivallerimiz, fonlarımız var... Hepimiz Rusya’ya müthiş bir potansiyeli olan çok geniş bir ülke, çok kalabalık bir nüfus olarak bakıyoruz. Tiyatro, bale gibi sanat dalları başka yerlerde çökerken Rusya’da hala iyi durumda. Belki arkanızdaki görkemli gelenek sayesinde sinemada da bir uyanış olacaktır...
Her sabah o uyanış umuduyla kalkıyoruz ama bakıyoruz bu uyanış o uyanış değilmiş! İlginçtir en zalim diktatörlük zamanında edebiyat daha yüksek düzeydeydi! Pasternak, Ahmatova, Tarkovski gibi ozanlar eserlerini o zaman verdi. Şimdi özgürlüğümüz var ama kimse onlar gibi eserler veremiyor! İyi filmle kötü film arasındaki fark şudur: Akşam iyi bir film izlerseniz sabah kalktığınızda üzerinde düşünmeye devam edersiniz. Fransızlar kendilerini iyi hissetmediklerinde trene binip İsviçre’ye gider, ‘Ne güzel bir gezi yaptık’ derler. Ruslar ise bir şişe votka içer, sızar ve sabah uyandıklarında güzel bir şey yaşadıklarını, güzel bir yere gitmiş olduklarını zannederler. İyi film dediğin de votka etkisi yaratmalı. Ben Bergman, Fellini, Kurosawa filmi izleyince böyle hissederim.