Zavallı bir tilkiyi işkence ile öldürdükden sonra üstelik bir de demir çubuğa geçiren alçaklara lânet ediyorum!
Allah belâlarını versin!
Ve verecekdir de!!!
Vallâhu yuhibbu sâbirîn!
Bir ülkenin medeniyet seviyesi, diğerler kıstasların yanısıra, orada hayvanlara nasıl muâmele edildiği ile de ölçülür.
Üstelik sorsan bir de yüzleri kızarmaksızın “Müslüman’ım!” derler.
Bir ülkenin medeniyet seviyesini gösteren bir diğer kıstas ise orada sevilen müzikdir.
Ben bu vicdansızlara Arabesk müzik eşliğinde defin törenleri diliyorum.
Hattâ ARABESK dahî değil de ARABEKS!!!
***
19. Yy.’da doğup da asıl 20. Yy.’ı etkilemiş şahsiyetler var.
Mahathma Gandhi, Benito Mussolini, Adolf Hitler, Francisco Franco, Vladimir İlyiç Lenin, Yosip Stalin şöyle gelişigüzel benim ilk aklıma geliverenler...
Ama bunlardan hiç biri üstelik 21. Yy.’ı da etkilemek, etkileyebilmek başarısını gösteremedi.
Biri müstesnâ!
Evet, bildiniz, o...
Onun bu olağanüstü etkisini neye bağlamak gerekdiği benim uzunca süredir zihnimi kurcalıyor.
Belki yanılıyorumdur ama zannımca Atatürk’ün başarısı, onun bir doktrini olmaması vâkıası ile îzâh edilebilir.
Çünki doktrinler bağlayıcı ve sınırlayıcıdır. Kendini bir doktrine bağlı addeden kimse her adımında bu adımın tarafdârı olduğu doktrinle uyum hâlindeolup olmadığını hesâba katmak zorundadır ki bu onu, Fransızca bilen İngilizlerin hep söylediği üzere “énormement” kısıtlar. Hazır açılmışken: Bu kelimeyi Fransızlar da kullanır. Ben kaç kere duydum, neyse...
Oysa bizim bugün “Kemalizm” yâhut “Atatürkçülük” dediğimiz ve artık hangi akla hizmet ise ikisinin farklı şeyler olduğunu ileri sürdüğümüz kavramlar bile Yüce Önder’in ölümünden oldukça kısa süre önce kullanıma girmişdir. Zâten o da kendisinin bir doktrin koyucu olmadığını söylemişdir yanılmıyorsam.
Atatürk çok iyi ve yüksek kültürlü bir kurmay olmasına ilâveten sezgileri fevkalâde güçlü bir politikacıydı da.
Onu bir devlet adamı derecesine yükselten de bu özellikleriydi.
Esnekdi ama Horasan çeliğinden bir ince kılıç namlısı gibi esnekdi.
Onu böylesine uzun ömürlü kılan da gâlibâ buydu.
Ancak Atatürk’ün bizlere büyük bir de kötülüğü dokunmuşdur:
Öyle büyükdü ki gölgesinde maalesef herkes kendine bir yer bulabiliyordu!
Kenan Evren gibi aslında rütbeleri sökülüp kışla kapısından sırtına bir dipçik darbesiyle kovulması iktizâ eden bir şahıs dahî kendine “mehâz” olarak Atatürk’ü gösterebiliyorsa o işde bir terslik var demekdir.
Şunu sarâhaten görmeliyiz:
Eğer bu memleketde bir Kenan Paşa Atatürkçü ise bir İsmet Paşa Atatürkçü olamaz!
Eğer İsmet Paşa Atatürkçü ise de bir Kenan Paşa olamaz!
Ya biri ya öbürü!
Peki, ben bunları şimdi durup dururken niye anlatdım?
Vallâhi, pek durup dururken değil.
Şu canına yandığımın Türkiyesi’nde Atatürk’e yaslanmaksızın ayakda durabilen, hiç değilse bunu bir deneyen tek bir politikacı çıksa gözüm arkada kalmayacak!
İnsan biraz merd olur be!
Biz “merd” diyoruz bunlar anlıyor “merde”!!!