Futbol başta olmak üzere uluslararası arenada mücadele eden takımlarımız başarı yolunda ne kadar harcama yapsalar da maalesef başarılı olamıyorlar. Devasa transfer bütçelerine rağmen başarı elde edemeyen takımlarımıza olimpiyatlarda alınan başarılar umarım bir yol gösterici olur.
Yıllardır başarı için çabalayan Süper Lig takımlarımız işin kolayını seçerek yurt dışından oyuncu transfer ediyorlar. Bu durum özellikle futbol ve basketbolda o kadar aşırıya kaçmış ki adı Türkiye Basketbol Ligi olan organizasyonun maçlarında bazen sahada Türk oyuncu görmek mümkün olmuyor.
Keza futbolda da özellikle Avrupa'da oynanan ve yabancı sınırı olmayan maçlarda yerli oyuncu sayısı bir-ikiyi geçmiyor.
Ne hazindir ki bütün bunlara rağmen takımlarımız arzu edilen başarıyı bir türlü yakalayamıyor. Daha ilk turlarda elenmeler, başarısızlıklar var. Başarısız oldukça yine yabancı oyunculardan medet umup yeni transferler yapılıyor ama hayal kırıklığımız devam ediyor.
Futbol ve basketboldaki bu durum haliyle milli takımlara da yansıyor ve uluslararası arenada milli takımlarımızın başarısızlıklarını seyretmek zorunda kalıyoruz. Basketbolda artık kronik hale gelen guard (oyun kurucu) sorunumuzu 20 yıla yakındır çözemedik. Bu mevkideki yerli oyuncu eksikliğimizi hep devşirme oyuncularla kapatma yoluna gittik.
Ama gelinen noktada bugün dünyanın gözünün üzerinde olduğu olimpiyatlara milli basketbol takımımız gidemedi!
Futbolda yaşadığımız hezimeti anlatmaya ise gerek bile yok. Son turnuvada tek bir galibiyet bile alamadan elendik.
Basket ve futbolda yaşadığımız hayal kırıklıklarının üzerine olimpiyatlarda sporcuların gösterdiği başarılı performanslar sonucu aldığımız madalyalar adeta ilaç gibi geldi. Yangınlarla boğuştuğumuz şu süreçte yanan yüreklerimizi bir nebze serinletti. Genç yaştaki sporcularımızın aldığı başarılı sonuçlar millet olarak göğsümüzü kabarttı.
Bayan voleybol takımı ve atletizm alanındaki başarılarımızın yanı sıra özellikle bir isim üzerinde durmak istiyorum: Mete Gazoz.
Mete Gazoz adını, son 10 yıldır ara sıra da olsa duymaktayız. Mete Gazoz, çocuk denecek yaşta başladığı okçuluk sporunda birçok turnuvaya katıldı. Başarılı olduğu kadar başarısız denebilecek sonuçlar da aldı ama o ve ona inananlar vazgeçmedi.
Azmetti, çalıştı... Her turnuvada yeni tecrübeler edindi. Her galibiyet ve yenilgi onu daha da olgunlaştırdı. Mete Gazoz ve ona inananlar bu azim ve sebatlarının meyvesini Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda aldılar.
Mete Gazoz daha önce dünya şampiyonlukları yaşamış rakiplerini bir bir geçerek altın madalyaya uzandı ve millet olarak göğsümüzü kabarttı, yüreğimizi serinletti.
Futbol ve basketboldaki senaryoyu okçuluk ve Mete Gazoz'a uyarlarsak karşımıza şöyle bir tablonun çıkma ihtimali oldukça yüksek: Rio olimpiyatlarında altın madalya kazanamayan Mete Gazoz'a "Bu iş seninle olmayacak, en iyisi biz yabancı bir okçu devşirip o şekilde başarı arayalım." denseydi bugün Mete Gazoz'un muhteşem başarısını konuşmuyor olacaktık.
İyi ki Okçuluk Federasyonu yetkilileri böyle bir yola tevessül etmediler ve iyi ki Mete Gazoz kendine olan inancını kaybetmedi.
Okçuluk Federasyonu ve Mete Gazoz örneğini sporumuzun her branşına uygulamak çok mu zor?
Hayır, değil. Başarının gelmesi, yerli ve milli oyunculara yapılacak uzun vadeli yatırımlarla mümkün olacaktır.
Gerekenler; kendi insanımıza güvenmek, rasyonel davranmak ve birazcık da sabır.
Bu noktada devlet yetkililerine büyük işler düşmekte. Ülkenin her yerinden tespit edilecek yetenekli yerli ve milli sporcular her açıdan desteklenerek Mete Gazoz örneği sporun her alanında tekrar edebilir.
Başta Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş olmak üzere bütün takımlarımızdan birer Mete Gazoz'a yatırım yapmasını beklemek, azim, sabır ve iradeyle başarılı olmasını sağlamalarını istemek bu milletin en tabi hakkıdır.
Eminim ki bu milletin içinden on değil, yüz değil, bin değil on binlerce Mete Gazoz çıkacaktır...