Dağcılığıyla ünlü, AKUT’un kurucusu Nasuh Mahruki faşizmin ne mene bir şey oluğunu 10 Kasım’da Atatürk’e yazdığı mektupla pek güzel açıkladı doğrusu. “Ey Büyük Atam” diye başlayan mektubuyla Mahruki salt sivil siyasete düşman damgası vurmuyor, yargıyla siyaseti bir tekmede devirmediği için de TSK’yı “lider vasıflı bir tek subay yetiştiremediği” için suçluyor! Mahruki “acıklı günler” yaşandığını öne sürerek “bu acıyı yüreğimizden ve de ruhumuzdan silecek” bir tek subay yetiştiremediği için silahlı kuvvetlere üzüntülerini iletiyor. Kısacası TSK’yı darbe yapmadığı için suçluyor. Nasıl bir kafadır bu anlamak mümkün değil! Demokrasiden, sandıktan, siyasi partilerden vazgeçelim eli sopalı birine teslim olalım! Özlem mi bu şimdi?
Türkiye’yi bölmek, “dincileştirmek ve sömürgeleştirmek” amacına hizmet ederek her biri 60-70 yaşında,“dünyanın en kaliteli en yiğit, en fedakar İnsanları Türk subaylarına, teröristmiş gibi” ağır hapis cezaları verildiğini söyleyen Mahruki, söz konusu kişilerin silah arkadaşlarını kıllarını kıpırdatmamak ve tarihsel sorumluluklarını yerine getirmemekle suçluyor. Neymiş bu tarihi sorumluluk? Yargı kararları karşısında ayaklanıp darbe yapmak, başka ne olacak ki! Mahruki’nin bu darbe özlemi aklıma İspanyol Yarbay Tejero’yu getirdi. O da yanında tepeden tırnağa silahlı 200 jandarmayla İspanya Parlementosunu basmış yapılmakta olan seçimlere de yeni anayasaya da sövüp sayarak sivil siyasete son vermek istemişti. Tejero yaptığıyla kaldı ve 15 yıl hapse mahkum edildi. İspanyol basını başta El Pais olmak üzere Tejero’ya lanetler yağdırdı. Mahruki kaç yaşındadır bilmiyorum ama “kaliteli, yiğit ve fedakar” subayların 12 Eylül 1980’de yaptıkları darbeyi ve nice insanımızın işkenceler altında inim inim inlediğini, “asmayıp da besleyelim mi ?” kafasının bize neler yitirdiğini herhalde bilecek, anlayacak yaştadır! Belki de 12 Eylül’ü özlemle anıyordur!
Subaylardan umudunu kesen Mahruki gençlerden yardım istiyor ve gençlerin bu gidişe, neyse bu gidiş, dur diyeceğini bildiriyor mektubunda. Eğer Mustafa Kemal sağ olsaydı, subayı darbeye teşvik eden, gençleri ayaklandırmaya yönelik herhangi bir girişime izin verir miydi acaba? O saat Mahruki tutuklanır Kel Ali’nin karşısında hazırola geçerdi! Ama günümüz Türkiye’sinde ancak en azılı faşistler bu mektuba alkış tutar, milletin büyük bir çoğunluğuysa güler geçer.
Nasuh Mahruki’den geçelim siyasi yaşamında boynu bükük konumuna iteklenen Gürsel Tekin’e. Gürsel Bey CHP’nin İstanbul belediye başkan aday adayıydı ama galiba Mustafa Sarıgül Bey aday olacağından vuslat kalacak başka bir bahara! Şimdi partisinin bu tercihini olgunlukla karşılamak yerine Gürsel Bey, dilinin paçasını sıvayarak olmadık sulara dalıp dalıp çıkıyor ki, akıllara ziyan. Önce Mustafa Sarıgül’ün Başbakana “dünya lideri” demesine şiddetle karşı çıkıyor. Peki Sarıgül, Kemal Kılıçdaroğlu Bey’e “dünya lideri” deseydi ne yapacaktı? Gülecek, destekleyecek ya da karşı mı çıkacaktı? Bilemiyoruz. Allah’tan demedi de Gürsel Tekin’i hepten tarifsiz kederler içine bırakmadı. “Biz Bülent Arınç, Erdoğan değiliz” diyerek, yanlışa yanlış diyebileceğini söylüyor. “Yanlış” da Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılması sırasında yapılan tören, uçurulan güvercinler falan. “Bülent Arınç ya da Erdoğan” olmadığı her girdiği seçimden nal toplayarak çıkmasından belli! Hiçbir yeni söylem, milletin yüzünü güldürecek bir tasarı üretememek, bütün varlığını kara çalmak, sövmek üzerine kurmak, sıkıştı mı da Atatürk’ün arkasına gizlenmekten öte bir hüneri olmamak insanın ruhsal dengelerini bozabilir herhalde. Gürsel Bey bu arada üçüncü köprü için de “gelecekte çok fazla çevre tahribatına yol açacak” kehanetinde bulunuyor. Bilimsel hiçbir kanıta dayanmayan, boş bir laf bu. Ancak üçüncüsünü, hatta dört ve beşincisini de yapmazsan, tüp geçitleri çoğaltmazsan bırakın çevreyi insanların nasıl tahrip olacağı konusunda fikir yürütmüyor. İşte bildiğimiz, ezberlediğimiz kafa bu! Sana bir şeyin nasıl yapılamayacağını çok iyi söyler ama nasıl yapılacağı konsunda hiçbir fikri yoktur! Ne diyeyim? Allah selamet versin, Mahruki’ye de Tekin’e de.