Yaşadığımız sert iklim, işin normalini tartışmamızı engelliyor. Doğaldır. Ülkenin 1.280 kilometrelik sınırının öte yakasında kanlı bir hesaplaşma var. O hesaplaşma, sınırın bu tarafındaki fay hatlarını tetiklemiş, devletin güvenlik kurumları ağır mücadele veriyor. Dünyanın emperyalist güçlerinin yarattığı sözde dini bir terör grubu ise neredeyse iki ayda bir canlı bombalarıyla memlekette katliam yapar hale gelmiş...
Zor günlerden geçiyoruz...
“Güvenlik endişelerinin” tavan yaptığı, ifade özgürlüğüne dayalı çoğulcu/liberal demokrasinin yaşanılan ortamda kendini bir hayli köşeye sıkışmış hissettiği bir dönem...
Böyle bir ortamda bir anda karşımıza çıkan 1.128 akademisyenin altına imza attığı o metne onay vermek mümkün mü, hayır!..
Tek kelimesine katılmadığımı Moderatör Gece ekranından ilk gün söyledim...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun bu metne gösterdikleri sert tepki doğal mı, evet!..
Türkiye’nin son bir yılında kim, bu iki ismin yerinde olmak ister, ben şahsen istemem...
Aile reisi, evlat yetiştirmiş iki devlet adamı, memleketin bir bölgesini “özyönetim saçmalığı” pankartı altında yaşanmaz kılan PKK’yla yürütülen mücadelede gelen o şehit cenazelerini “devlet yaşamının olağan akışı içinde bir gelişme” olarak mı değerlendiriyorlar sanıyorsunuz, asla...
İkisini de yıllardır tanırım ve içlerine gömmeye çalıştıkları o fırtına ile bu işi bir an önce istikrara kavuşturmanın telaşını yaşadıklarını da biliyorum.
Kavganın tam orta yerinde ortaya çıkıp teröristin topunu -tüfeğini, hendeğini-mazgalını görmeden “katil devlet” demek, kuşkusuz bir cevabı hak eder...
Savcılar soğukkanlı olmalı...
Cumhurbaşkanı veya Başbakan’ın, kendilerini, “katliamcı” olmakla suçlayan bol imzalı bir metne siyasi tepki gösterme hakları vardır, bunu öncelikle bildiriyi yazanların bilmesi gerekiyor...
Ben lafımı söyleyeyim, ülkemi dünyaya “katliamcı” olarak tanıtayım, başkaları adına ülkeme saldıran, vekalet savaşı veren bir terör grubunu maskeleyeyim ama bana kimse bi’şey söylemesin...
Böyle bir dünya yok...
Aslında, böyle bir beklenti “aktivist” olmanın ruhunda da yok!.. Eğer akademisyen kimliğinle “aktivistliği” birleştirmişsen, oyunu adam gibi oyna, en azından namın yürüsün!..
Bütün bu denklemde beklentim, (işlerine asla karışmak istemem) savcılardan biraz daha soğukkanlı olmalarıdır... Siyaset kendi rotasında tabii ki açıklamalarını yapacak ve tepkilerini gösterecektir ama hukukun birden devreye girmesi fikir zeminindeki tartışmanın rotasının değişmesine neden oluyor...
İşin içine gözaltılar girdi mi, son derece haklı bir zeminde fikir tartışmasını tırmandıranlar da susmak zorunda kalıyor...
Terör desteği fikir değildir...
Hiç unutmam, 1995 yılıydı, Kanal D’nin haberlerini yönetiyorum, Şanar Yurdatapan geldi. Bir kitap, içindeki yazılar nedeniyle yasaklanmış, tepki gösteren aydınların ortak imzasında yeniden yayınlanacak, imza vermemi istiyor. Baktım, yazıların yarısı, terör desteği kimliği taşıyor, imzaladım ama imzamın hemen üstüne kendi el yazımla bir şerh koydum “Terörü destekleyen yazıları fikir özgürlüğü kapsamında görmüyorum” diye... Kitap yayınlandı, imzacıların hepsi DGM’de yargılandı, savcı yalnız beni çağırmadı, hakkımda dava açılmadı.
Davutoğlu’nun “bu bildiriye yansıyan provokatif dil, fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez” açıklamasını destekliyorum.
“Aydın” olmak, kriterlere sahip olmak demektir... Kriterlerinizde terörizme karşı bir tutum yoksa, “aydın” olmaktan çok “karanlık mahfellerin” adamı olursunuz...
“Fikir insanlığı” ile “aktivizmi” buluşturduğunuz anda bunun göğüslemeniz gereken bir bedeli olduğunu da bilmek zorundasınız, açık söyleyeyim, sızlanmak, “tutarlı aktivistliğe” yakışan bir duruş değildir.
Aktivist gazetecilik...
Mesleğe dönük de kaygılarım var, ifade edeyim: “Aktivist gazetecilik” mesleğin ayrılmaz bir parçasıdır ama varlığını genel olarak “marjinal sokaklarda” sürdürür, sokak çocuğudur, yaramazlıkları bazen sabırları zorlar ama ihtiyaç duyulan bir alandır... Eğer “kenardaki” konumundan çıkıp, “merkezi kuşatmaya” başlarsa, yalnız meslek için değil, demokrasi için de tehlikeli olur.
Kaygım, “aktivist gazeteciliğin” medyanın geneline hakim olmayı sürdürmesidir, muhalif veya iktidar yanlısı, sözüm herkese...
Gazetecilerin siyaseti, özellikle siyaset adına konuşmayı, işin esas sahipleri, siyasilere bırakmalarında yarar var.
Şimdilik bu kadar söyleyeyim...