Sİnemanın bir sanat olduğu kadar ve hatta daha fazla eğlence olduğunu unutmamalıyız. Türk sinemasının üreticilerinin bu uyarıya özellikle ihtiyacı var. Çünkü bizde gişe, ne yazık ki ucuz, özensiz ve kalitesiz yapım olarak algılanıyor. Halbuki dünyanın sinema bakımından çatı endüstrisi Hollywood tam da gişe filmlerinin kalitesiyle bulunduğu zirveye yerleşti. Onlar da bağımsız film yapmıyor değil ama gişe filmleri, büyük bütçeli yapımlar her zaman endüstrinin en önem verdiği kısım. Bu hafta vizyona giren The Gunman işte aynen böyle bir yapım. Ajanların cirit attığı, bombaların patladığı, Avrupa’nın en güzel şehirlerinde araba takip sahnelerinin olduğu muhteşem bir aksiyon.
Film uluslararası çok satan The Prone Gunman isimli kitaptan uyarlanmış. Ajan filmleri özellikle romandan uyarlandığında daha da başarılı oluyor. Zaten ABD’de edebiyatla sinema arasında çok sıkı bir işbirliği var. Hem korku türü hem polisiye dediğinizde yayınlanan bir kitabın ardından hemen filmi yapılıyor. Böyle bir ilişki ne yazık ki bizde daha işlemeye başlamadı. Bu gibi iş birliklerini sağlayamazsak Türk sinemasında senaryo derdinden daha uzun süre bahsederiz. Zaten sanatın her dalında yetersiz ürün veren bir ülkenin bu sanat dalları arasında ilişki sağlayamaması da büyük problem.
ESKİ ORTAK YENİ DÜŞMAN
Neyse biz filmimize dönelim. The Gunman’in tek özelliği roman uyarlaması olması değil. Oyuncu kadrosuna baktığınızda çok önemli bir işbirliği daha görüyoruz. Hollywood yıldızı Sean Penn, İspanyol Javier Bardem, İngiliz sinemasının yükselen ismi Idris Elba ana kadroyu oluşturuyor. Bir de bunların üstüne Luc Besson ile yaptığı işbirliğiyle tanıdığımız yönetmen Pierre Morel’i eklersek filmin ülke sinemalarıyla ifade edilemeyeceğini görürüz. Bunu filmin künyesine baktığımızda da görüyoruz. İspanyol, Fransız ve İngiliz filmi olarak lanse edilen yapımın sinema dili ve kökeni tabii ki Hollywood. Yönetmen Pierre Morel, Luc Besson’un senaryosunu yazdığı ve başrolünde Liam Neeson’ın yer aldığı 2008 yapımı Taken ile hatıralarımızda yerini aldı. Özellikle Fransız sinemasının Hollywood’un ışığıyla aydınlanmış aksiyon filmleriyle işe başlayan yönetmen kariyerine sağlam adımlarla devam ediyor.
Gelelim filmin kısa konusuna... Bir zamanlar emrinde çalıştığı örgüt tarafından ihanete uğrayan eski ajan Jim Terrier, tehlike dolu geçmişini ardında bırakıp yeni bir hayata başlamanın arefesindedir. Terrier, sevgilisi Anne ile evlenip sıradan bir adam olmanın planlarını yaparken eski iş arkadaşları ve patronları tarafından takip edildiğini fark eder. Peşindeki eski dostlarından kurulu dünyanın en güçlü örgütünün tek hedefi Jim Terrier’ı öldürmektir. Jim yeni düşmanlarıyla yüzleşip hayatta kalmaya çalışırken canı tehlikede olan tek kişinin kendisi olmadığını anlar. Artık sadece kendisini değil, tek varlığı Anne’i de korumak zorundadır çünkü komployu çözmeye çalışırken eski ortağı Felix’in ve patronu Cox’un da işin içinde olduğunu görür. Artık güvenecek kimsesi kalmamıştır. Sean Penn, Terrier’i canlandırırken Javier Bardem, Terrirer’in iş ortağı ve yeni düşmanı Felix’e hayat veriyor.
Filmde birçok kovalamaca ve çatışma sahnesi var, Barselona’da boğa güreşi arenasındaki sahnelere dikkat çekmek istiyorum. Boğa güreşinin kanlı ve acımasız ruhunun sahne aldığı bu arena bambaşka bir hesaplaşmanın mekanı oluyor. Bu iki paralel dünyanın arasındaki görsel ilişki, yaşananları daha da gerçek ve etkileyici kılıyor. Eğlenceli dakikalar geçirmek istiyorsanız mutlaka izleyin.
Vizyondakiler
Kuralsız
Hikayenin başında Jeanine anlaşılamaz beş köşeli ve her yanında bir topluluğun mührü olan kilitli bir kutu keşfeder. Kutunun, gelecek için bir mesaj taşıdığına ve ancak beş topluluğun özelliğini taşıyan bir uyumsuz tarafından açılacağına inanan Jeanine, uyumsuzları avlamaya başlar ve onları kutuyu açmaları için bir dizi teste tabi tutar.
Son Mektup
Çanakkale savaşı sırasında filizlenen bir aşkın ve tam 40 yıl sonra adresine ulaşan satırların hikayesi. Gönüllü olarak Çanakkale’ye giden ve orada birbirleriyle tanışan Yüzbaşı Salih Ekrem ile Nihal Hemşire, savaşın zorlu şartlarında koştururken, Fuat isminde kimsesiz bir çocuğu korumak için mücadele ederler. Bir hava baskınında Salih Yüzbaşı’nın yardımıyla kurtulan Fuat, Nihal Hemşire’ye sığınarak onların yakınlaşmasına vesile olur. Tansel Öngel, Nesrin Cavadzade Hüseyin Avni Danyal, Bülent Şakrak başrolde.
Pasolini
Şair, yönetmen, gazeteci ve aydın Pasolini, İtalyan sanat ve siyaset çevrelerinin en tartışılan isimlerinden biriydi. 1975’te Roma yakınlarında öldürüldüğünde bazı söylentiler ve zanlılar ortaya çıktı ama katil belirlenemedi ve cezalandırılamadı. 2005 yılında, bazı yeni kanıtların ele geçmesiyle vaka dosyası yeniden açıldı. Abel Ferrara, siyaset ve sinema tarihini bir arada ele aldığı son filminde bu karanlık olaya ışık tutmaya çalışıyor. Filmin yönetmeni Abel Ferrera.
İkinci Bir Şans
Tecrübeli polis Andreas, eşi Anna ve yeni dünyaya gelen bebekleriyle mutlu bir hayat sürmektedir. Andreas, ortağı ve yakın arkadaşı Simon ile beraber bir gün bir aile içi şiddet suçuna müdahaleye gider. Eski bir mahkum olan Tristan ile kız arkadaşı Sanne’nin de küçük bir bebeği vardır. Bu olay, kritik bir karar vermek zorunda kalan Andreas’ın bütün hayatını ve adalet kavramına bakışını derinden etkileyecektir.
Kocan Kadar Konuş
Film, 30 yaşına gelmiş ve şimdiye kadar karşı cinsle sağlıklı hiçbir ilişki kuramamış olan Efsun’un yıllar sonra lise aşkıyla karşılaşmasını ve aile üyelerinin verdiği direktiflerle onu evlenmeye ikna etme çabası sırasında başına gelen olayları konu alıyor. Ezgi Mola ve Murat Yıldırım başrolde.