Çözüm sürecinde birinci safhanın en kritik günlerini yaşıyoruz. Öcalan’ın mektubu Kandil’e ulaşmıştı, şimdi cevabı da geldi. Cevabın olumlu olduğu ve özetle “İmralı ne istiyorsa bunu yapmaya hazırız” mesajı içerdiği artık biliniyor. İmralı’nın da önce eylemsizlik ardından da en geç yaz aylarında (muhtemelen Haziran’da) örgütün Türkiye’deki militanlarının sınır dışına çekilmesini istediği de malum...
Beklenenden hızlı ve beklenenden temiz yürüyen bir süreç. Açık ve gizli provokasyonlara rağmen. Bugünden itibaren saatler, mektupların, sözlerin ve tavırların uygulamaya geçmesi için çalışacak.
Yol haritası belli oldu
Peki, neden birinci safha diyoruz? Çünkü PKK sınır dışına çekildikten sonra silah bırakma gündeme gelecek. Ki, Öcalan bu talimatı da verdi. İkinci safha kaçınılmaz olarak daha fazla mesai isteyecek çünkü PKK’nın silahla ve şiddetle bağını koparması gerçekten çok zor bir aşama olacak... Silahtan siyasete geçmekten söz ediyoruz. Beraberinde örgüt kadrolarının dağdan inmesi ve topluma karışması gibi yıllardır arzulanan bir adım atılacak.
Bu haftaya dönelim...
BDP heyeti bir kez daha İmralı’ya giderek Öcalan’ın cevabını alacak ve bu cevap bekletilmeden kamuoyuna açıklanacak. Yol haritasının ilan edileceği açıklamanın Nevruz öncesi yapılması da güçlü ihtimal.
Geri dönüşü imkansız adımlar
Özetle, Türkiye’nin Kürt sorununda ve terörden kurtuluş hedefinde tarihi bir haftaya giriyoruz. Geri dönüşü imkansız adımlar atılıyor. Kana boğulmuş, toplumu duygusal olarak ayırma aşamasına gelmiş bir sorunun üstesinden geliniyor. Türkiye için bundan daha değerli bir yürüyüş olamazdı; şimdi o yürüyüşün ilk önemli adımı atılıyor. Kürtlerin, Türklerin; hasılı, hepimizin tanıklığıyla.
Bu noktaya kolay gelinmedi. İmralı ile Ağustos ayıdan beri görüşülüyor ve hükümet bu kararı Oslo görüşmeleri sonrası başlatılan malum atağa rağmen aldı. Başbakan, tekrar tekrar “Zehir bile içerim” diyerek çözümün değeri ve önemini anlatan konuşmalar yaparak kamuoyunu hazırladı.
BDP, hiç alışık olmadığı halde sakin durmayı ve siyaset diliyle konuşmayı başardı. Sivil toplum örgütleri üzerlerine düşeni yapmaya çalıştılar.
Hepsinden önemlisi kamuoyu... Sokaktaki insan böylesine derin ve kanlı bir sorundan kurtulmak için siyaset ve diyalogun gereğini anladı ve devlete kredi açtı. Provoke olmadı ve şehit aileleri bile cesaretle “Bitsin artık bu sorun” deme olgunluğunu gösterdi.
Çok değil, bir hafta sonra başka bir Türkiye’ye uyanma ihtimali bile heyecan verici...
CHP HEPİMİZE HADDİNİ BİLDİRDİ!
Cumartesi günü yapılan CHP olağanüstü Parti Meclisi toplantısını en çok merak edenlerden biriydim. Gözüm, kulağım oradaydı... Konu çözüm sürecinde takınılacak tavırdı ve toplantıyı isteyen de “yenilikçiler”di.
Onlar da ağzının payını aldı, ben de...
Ne destek, ne fikir, ne vizyon...
Dahası... Ne de sorunun gerçek mahiyetinin kavranmış olduğuna dair tek bir ipucu var.
CHP ve Kılıçdaroğlu, tarihi çözüm yürüyüşüne katılmak için son fırsatı da kaçırmış bulunuyor. Oysa bugünler, Kürt sorununun ne anlama geldiğini hepimizden iyi bildiğine şüphe olmayan Tunceli’li bir lider için bulunmaz fırsat zamanlarıydı.
CHP hükümete “Daha çabuk, daha cesur ve daha özgürlükçü olun” diye baskı yapacağına, “Biraz daha yavaş, biraz daha ketum, biraz daha devletçi olun” mealinde akıllar veriyor.
Şimdi tek merakım var... Bu bildiri yenilikçilerin eseriyse, gelenekçiler ne talep etti acaba?
MEĞER O "ÜST DÜZEY YETKİLİ" YAŞIYORMUŞ
Sızdırılan İmralı tutanaklarının, zayıf ve yetersiz edisyona rağmen haber olduğunu söylemiştim. Önünü arkasını düşünmek zorunda değilsin, kararı verirsin yayınlarsın... Beraberinde, “Hem haberin şehveti hem çözümüm şerefi... İkisi bir arada olmaz” da demiştim. O haber çözüme indirilmiş en hassas darbelerden biri oldu, malum... Neyse ki, bu ülkenin çözüm isteyen medyası süreci yönetiyor ve toplumdaki umudu ayakta tutmayı başarıyor. Süreç, “Eski Türkiye medyası”nın eline kalsaydı kesinlikle bugünleri göremezdik.
Çözüm istemek, bugünkü olumlu atmosfere rağmen yürek istiyor.
Nitekim, aynı gazetenin tecrübesinden şüphe duyamayacağımız bir yazarı tercihini yapmış ve haber şehvetini temsil etmeye devam ediyor. Üstelik, “İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey Kürt yetkili” mahrecine sığınarak.
Yazar, uzun uzun çözüm sürecinin samimi olmadığını anlattıktan sonra, “PKK’nın çekilmesinin zor olduğunu zira boşalacak yere Hizbullah’ın yerleşebileceğini” söylüyor. Devamında, “Zaten Kürt sorunu bitmiyor” diye de ekliyor.
Devletin, BDP’nin, STK’ların, çözüm için elini taşın altına koyan sağdan sola bütün unsurların ve ayrıca Öcalan’ın düşünemediğini düşünüp bulmak ve yazmak gerçekten büyük bir gazetecilik örneğidir. Tebrikler!
PKK da çekilme kararı vermeden önce bu analizi dikkate alacaktır mutlaka.
Önemli iddialar... Kaynağın kimliği yazılsa ve sözünün ağırlığı ölçülebilse iyi olurdu ama maalesef bu imkandan mahrumuz.
İsimsiz mahreçle demokrasiye karşı böyle ayarlar 28 Şubat’ta yapılırdı.
Demek, “çözüm süreci” yolunda gitmeye başlayınca “İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey yetkili” de hayata dönmüş. Kimliği farklı ama fonksiyonu aynı...