Çocuk katili Netanyahu'nun oğlu, Türkiye'nin Filistin'e verdiği destekten rahatsızlığını PKK ve Hamas'ı aynı kefeye koyarak gösteriyor. Hamas da PKK gibi bir terör örgütüdür diyor yani. İsrail'in öldürdüğü savunmasız insanları, çocukları da terörist ilan ediyor böylece.
Vaktiyle Yahudi soykırımı yapmış Avrupa ülkeleri, İsrail'in katliamlarını "Kendini savunuyor" diyerek meşrulaştırıyor.
ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin yürüttüğü etkili diplomasi çabasını sekteye uğratmak adına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı antisemitizmle suçlayan açıklamalar yapıyor.
İsrail, etnik-dini-kültürel temizlik harekatını, antisemitizm kalkanının altına saklanarak sürdürüyor.
Filistin halkını terörist ilan ederek ve İsrail'in yaptıklarına karşı oluşan kamuoyu tepkisini de "antisemitizm bu" diyerek etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
Gelelim Türkiye'ye... HDP'liler PKK'yı Hamas'la, Türkiye'yi İsrail'le bir tutan söylemle konuşuyor. Filistin halkının işgale karşı verdiği direniş mücadelesinden PKK'ya pay çıkartmaya ve Türkiye'yi de İsrail devleti gibi işgalci konumda göstermeye çalışıyorlar. Türkiye'ye işgalci ve sömürgeci demek klasik PKK söylemidir.
Bu sayede PKK-PYD-HDP yapısı kendine uluslararası destek de sağlıyor.
HDP-PKK ilişkisinin normalleştirilmeye çalışıldığı ciddi bir siyasi mühendislik sürecinden geçiyoruz. Bu süreci destekleyen çok güçlü bir ilişki ağı var zaten. Türkiye'de muhalefetin ittifak siyaseti bu temel üzerine oturuyor.
CHP'li eski asker bir milletvekilinin "Sicili temiz HDP'lilerden bakan yapabiliriz" açıklaması tam da buna hizmet ediyor.
Başına 10 milyon ödül konulan PKK'nın Suriye sorumlusunun imha edildiği gün, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Netanyahu'ya benzeten leş bir cümle kuruyor.
Siyasetin sınırlarını çok aşan, hadsiz ve provakatif bir cümle...
Böyle bir cümle, bir siyasi parti lideri olarak değil ancak bir şebekenin parçası olarak kurulabilir.
O şebeke, hem Meral Akşener'in hem de Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuklarını borçlu oldukları şebekedir. Yapmaya çalıştıkları şey Türkiye için siyaset değil Türkiye'ye muhalefettir.
Kol kola girip kurdukları ittifakı, HDP-PKK-FETÖ işbirliğinin yanında şimdi de yeni 'dostları' Gelecek ve Deva Partisi ile genişletmeye çalışıyorlar.
Ama ittifakın görünmeyen yüzünde ABD var. Yelkenlerine doldurdukları rüzgar okyanus ötesinden esiyor. Erdoğan ve Türkiye düşmanlığı ortak paydasında herkesle ittifak edebilecek tıynetteler.
Meral Akşener'in leş sözleri, İsrail'in katliam ve işgal politikasına karşı Erdoğan'ın yürüttüğü etkili diplomasi ve Türkiye kamuoyunun İsrail'e dönük başlattığı sosyal medya ablukasını kırmak gibi bir amaç da taşımaktadır. FETÖ'cü Emre Uslu ile aynı cümleyi kurması boşuna değildir. Aynı kaynaktan beslenmeleri ve aynı amaca hizmet etmeleriyle alakalıdır.
Filistinli masum çocukların katili Netanyahu ile o çocuklara ümit olabilmek için didinen Erdoğan'ı aynı kefeye koymak FETÖ'nün, ABD'nin, PKK'nın, Netanyahu'nun gönlünü aynı anda hoş etmek, takdirlerini kazanmaktır. Türkiye düşmanlarıyla düşüp kalkmayı siyaset diye halka yutturmaya çalışan bu leş tavır elbet bir gün mahkum olacaktır.
TRUMP'IN BIRAKTIĞI YERDEN BİDEN DEVAM EDİYOR
İsrail'in her zamanki gibi yine en büyük destekçisi ABD. Çünkü İsrail ABD emperyalizminin uç beyi, temsilcisi, acentesi.
Trump'ın, ABD'nin büyükelçilik binasını Kudüs'e taşıma kararı, Türkiye'nin diplomatik çabaları sayesinde Birleşmiş Milletler'de 9'a karşı 128 oyla veto edildi. ABD'nin yanındakiler, İsrail ve varlığını tamamen ABD'ye borçlu 7-8 dominyondan ibaretti.
Türkiye'nin o günkü çabası çok değerliydi. Bugün de benzer şekilde Filistin'deki işgalin ve katliamın son bulması, Filistin'in özgürleşmesi için çaba sarf ediyor.
ABD'de Demokratların Cumhuriyetçilere göre Filistin konusunda daha insani olduklarına dair bir yanılsama hakimdi o vakitler. Şimdi bir kez daha görüyoruz işte, İsrail ABD'dir.