İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, hafta sonu Diyarbakır'da söylediği "Mesele silahlara veda, kan dökmeye de tövbe etmekse biz varız" cümlesi tartışma konusu oldu.
Üzerinde çalışılmış ve kararlaştırılmış bu ifadeler, masa yanlısı kanal ve gazetelerde "terörü önlemek için gereken her şeyi yapmaya hazırız" şeklinde anlamlandırılarak takdir ediliyor. Gerekçe olarak ise 2000 öncesinde de benzer ifadelerin kullanıldığı, daha da önemlisi AK Parti'nin silahları bıraktırmak için başlattığı "Çözüm Süreci"nin de aynı motivasyonun eseri olduğu söyleniyor. Sonra da Akşener'i eleştirenler ikiyüzlülükle itham edilip topa tutuluyor.
Gerçekten doğru... O günlerde bizler de "Yeter artık, oturup konuşun" diyorduk. Bu yüzden Çözüm Sürecini de şahsen sonuna kadar desteklemiştim.
Ancak şimdi aynı ifadeyi doğru bulmuyorum. Elbette Akşener söylediği için değil... Sebebini, iyi tanıdığım gazeteci arkadaşlarımızın anlayamadığına inanmıyorum ama ben yine de izah edeyim.
O yıllarda gerçekten atılması gereken adımlar vardı. Bir kere devlette, hâlâ CHP'nin 80 yıl önce yazdığı kodların etkisi devam ediyordu. Kürtlerin ciddi anlamda kimlik problemi vardı. Kendi aralarında bile Kürtçe konuşamıyorlardı. Ayrıca özellikle üst düzey TSK mensupları ile devletin bölgeye gönderdiği mülkiye amiri ve bürokratların çoğu, "Kürtler=PKK" görüşündeydi.
Güya laiklik adına hareket ettiğini zanneden bu güruh; PKK teröristlerinin akıttığı kanın hesabını Kürtlerden soruyordu! Bu ise "Biz Kürtlerin haklarını savunuyoruz" yalanına en büyük destek anlamına geliyor, PKK'ya en büyük destek oluyordu.
Bugün bunlardan eser kalmadı. Devlet, bütün hatalarını ve eksiklerini telafi etti. Elbette hâlâ bazı hatalar olabilir ama bunlar, ülkenin başka bölgelerinde fazlasıyla vardır.
Öte yandan "Çözüm Süreci fiyaskoyla sonuçlandı" yorumlarının aksine bu süreç, Kürtlerin PKK ile yüzleşmesini ve "istismarı" bütün çıplaklığıyla görmesini sağlamış ve bu sayede terör örgütü ile arasına ciddi mesafe koymuştur. Lojistik ve kadro desteğinin kesilmesinin asıl sebebi budur. Bugün kimin nerede yer aldığı konusunda tam bir samimiyet testi haline gelen "Diyarbakır Anneleri" duruşu da bu yüzleşmeden sonra mümkün olabilmiştir.
İşte bu sebeplerden dolayı, sayın Akşener'in sarf ettiği sözleri, "milleti terör belâsından kurtarma çabası" olarak değerlendirmek mümkün değildir. Tam aksine, yangın söndürüldükten sonra eline geçirdiği yangın söndürme cihazı ve yapmacık bir telaşla, çoktan söndürülmüş yangına köpük sıkmak gibi bir oyun görülmektedir. Bu yüzden bu çıkış, terörü durdurmaya değil, can çekişen PKK'nın muhatap alınarak yeniden canlanmasını sağlamaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Üstelik bu "ajans ürünü" tavır, Akşener'in "HDP'ye karşıyız" maskesini de düşürmüştür. Zira malumunuz, "HDP'yi PKK'nın yanında konumlandırıyoruz. HDP'nin olduğu masada biz olmayız" demişti!
Bendeniz bu sözlerin, sadece seçmenini tatmin etmeye yönelik olduğunu, başından bu yana İYİ Parti'nin CHP'ye verdiği desteğin, CHP'nin HDP'ye verdiği desteği daha da güçlendirdiğini; yani sayın Akşener'in HDP'ye CHP üzerinden çok nitelikli bir destek verdiğini iddia ediyorum.
Kaldı ki, bir "anne" olan Akşener'in, PKK mağduru Kürt aileleri temsil eden "Diyarbakır Anneleri"ne olan tavrı açık ve net bir HDP yandaşlığı yani PKK destekçiliğidir. "Evlat Nöbeti" tam bir turnusol kağıdı olmuştur. Kılıçdaroğlu da, Akşener de HDP'yi küstürme korkusuyla, halktan görecekleri tepkiyi göze alarak Diyarbakır Anneleri'ni ziyaret edememişlerdir.
Kandil'in de tescillendiği gibi HDP'yi "meşru bir parti" olarak telakki etmek HDP'ye iftiradır! "HDP Kürt partisidir" algısı da operasyoneldir. HDP'ye verilen Kürt oylarının oranı yüzde 6-7 civarındadır. Geriye kalan destek, 2015 seçimlerinde de görüldüğü gibi CHP'den ve toplum mühendisliklerinden gelmektedir. Ayrıca oy veren Kürtler de, HDP'nin PKK destekçiliğini onaylamamaktadır.
Terör örgütüyle mücadelede "silah" aşaması çoktan bitmiştir. Bugün PKK varlığını, emperyalist Amerika ve Avrupa ile birlikte, Erdoğan'dan kurtulmak(!) uğruna teröre bile destek vermeyi kendine yediren CHP; İYİ Parti gibi şakulü kaymış muhalefet ile kendini "aydın" zanneden Türkiye düşmanı akademisyen ve gazeteciler sayesinde sürdürmektedir.