YAŞ toplantısı sonrasında TSK içindeki görevlendirmeler de belli oldu. Bazı çevreler hemen atamalardan rahatsızlık duyulduğu haberlerine sarıldılar. Rahatsızlık gerekçesi olarak da daha az kıdemlilerin yükseltilmeleri gösterildi. Bu gerekçeyle birkaç istifanın olması da meselenin köpürtülmesine yetti.
Bir de Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın başındaki Korg. Zekai Aksakallı’nın yeni görevi (Gelibolu’daki 2. Kolordu Komutanlığı) ile ilgili “pasif göreve kaydırılma” spekülasyonu öne çıktı.
Aksakallı Paşa gerçekten 15 Temmuz kahramanlarından biri. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasında önemli rol oynayan kahramanlardan bir diğeri de şehit astsubay Ömer Halisdemir’di. Halisdemir, Aksakallı Paşa’nın emri ile gözünü kırpmadan darbeci General Semih Terzi’yi vurmuştu. Aksakallı Paşa ayrıca Suriye’de Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yürüten komutandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ürdün’e ziyareti öncesinde bir soru üzerine; "Askerlikte kırgınlık kavramı gibi bir kavram olmaz. Nerede görev verilirse asker gider görevini orada yapar” dedi.
15 Temmuz darbe girişimi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yaşadığı en büyük zaaftır. Evet, 27 Mayıs 1960 darbesinden beri ordu bünyesi, “cuntacılık” hastalığına yakalanmış ve “müesses nizam”, “statüko” veya “vesayet sistemi” dediğimiz rejim, bu cuntacıları on yılda bir sahaya sürmüştür.
Ordu içinde cuntalara girmeyen, yaslanmayan subayların generalliğe terfisi, generallerin yükselmesi mümkün olmamıştır. Liyakat gitmiş, kendini vatan kurtarıcısı gören, sivillere tepeden bakan, demokrasiye her türlü müdahaleyi mubah gören, hatta TSK İç Hizmet kanunu ile “cumhuriyeti koruma ve kollama” adı altında bunu kendilerine verilmiş bir görev kabul eden bir zihniyet maalesef TSK’yı esir almıştır.
Cuntacıların her darbede ellerine kan bulaşmıştır. Bu ülkenin seçilmiş Başbakanını ve bakanlarını asmışlar, hala karanlıkta kalan Sivas, Maraş, Çorum olaylarının, Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerin bir numaralı şüphelisi olmuşlar, darbe şartları oluşsun diye milletin evlatlarının sağ-sol çatışması yaftası ile birbirini katletmesini seyretmişlerdir. (12 Mart ve 12 Eylül darbeleri öncesinde toplam 5 bin üniversite öğrencisi ölmüştür.)
AK Parti 16 yıl önce iktidara geldiğinde, Menderes’i, Özal’ı, Erbakan’ı hazmedemeyen vesayet ağaları bu defa 28 Şubat’ın “post modern” darbesine başka formatlar atmışlardır. Bu defa yüksek yargı öne sürülmüş, AK Parti kapatılmaya kalkılmış, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu iddiasıyla cezalandırılmış, eşi başörtülü olduğu için A. Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek hamlesiyle 27 Nisan e-muhtırası verilmiştir...
Sonra başka bir şey oldu. 15 Temmuz’da, Batı’nın taşeronu Pensilvanya’daki FETÖ elebaşı F. Gülen, “Haçlıların ülkenizi işgali, kötü bir şey değildir” diye geveleyerek, bir NATO müdahalesine zemin hazırlamak ve Türkiye’nin 8 vilayetinin vatan topraklarından koparılması ihanetine kalkıştı.
Eskinin cuntacılarından daha derinlerde, daha yaygın, bilhassa emniyet ve yargıdaki hâkimiyeti ile milletin masum evlatlarını katletti, Meclis’i bombalattı.
Evet, Allah’ın izni ile milletimizin Çanakkale ruhu ve Sayın Cumhurbaşkanının öne düşmesiyle bu ihanet püskürtüldü. Püskürtüldü ama TSK bünyesi çok yıprandı, çok yara aldı.
Yapılması gereken neydi? Yaraların sarılması, zaafların giderilmesi, yeniden disiplin, liyakat ve vatanseverlik zemininde ordumuzun sağlam bünyeye kavuşturulması...
Birileri buna fırsat vermek istemiyor. Olağanüstü durumun şartlarını göz ardı ederek, YAŞ kararlarını yerden yere çalıyor. “Neden Hulusi Akar görevinden alınmadı” diye hop oturup hop kalkıyor...
Bırakınız FETÖ ile mücadeleyi kararlılıkla sürdürecek yapı tahkim edilsin. Hatalar olabilir, noksanlar olabilir, ideal düzenlemeler yapılamamış olabilir. Ama gün kırgınlık günü değildir. TSK bünyesine fitne sokma çabalarına göz yumulacak da değildir...
Ordu bizim ordumuz. Milletimizin gözbebeği. Kurum olarak onu korumak, bünyesini sağlamlaştırmak, FETÖ ve “kurtarıcı cuntacılar”a bir daha fırsat vermemek için devlet aklı tabii ki devrede olacak.