Hakikaten ilginç bir ülkeyiz: Bilmesi gerekenler her şeyin doğrusunu biliyorlar; ancak uygulamaya geldiğinde ortaya çok farklı bir tablo çıkıyor; sadece konuya ilgili duyan bizleri değil, doğruyu bilmesi ve uygulaması gerekenleri de üzen bir tablo...
Ankara’da yüksek yargı kurumlarının da düzenleyicilerinden olduğu ‘Türkiye’de İfade ve Medya Özgürlüğü’ başlıklı uluslararası toplantıda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile Yargıtay Başkanı Ali Alkan‘ifade özgürlüğü’ konusunda çok ileri görüşler ifade etmişler. Adalet Bakanı Sadullah Ergin de onlardan geri kalmamış; ‘şok eden görüşlerin bile’ özgürlükten yararlanması gerektiğini söylemiş...
Uluslararası bir toplantı olduğuna göre, dinleyiciler arasında bulunan yabancılar işittiklerine bakıp yanlış bir ülkede mi bulunduklarını düşünmüş olabilirler...
Türkiye son zamanlarda görevi özgürlükleri izlemek olan uluslararası kuruluşların radarlarına takılan bir ülke. Human Watch, Committee to Protect Journalists gibi örgütler yanında ABD ve AB tarafından yayımlanan insan hakları raporlarında da Türkiye sert eleştirilere muhatap ediliyor. Özgürlükleri ölçenler, önlerindeki rakamlara bakıp, asla birlikte görünmeyi istemeyeceği keyfi yönetimlerle aynı lige yerleştiriyorlar Türkiye’yi...
‘Cezaevinde gazeteci’ bulunmayan bir ülkeydi yakın zamanlara kadar Türkiye, şimdi ‘en fazla gazeteciyi cezaevinde tutan ülke’ olarak fikir özgürlüğü özürlü ülkeler listesinde ilk sırayı işgal ediyor.
Yanlış bir tablo mu bu? Siyasilere bakarsanız eleştiriler önyargılı; cezaevinde ‘gazeteci’ kimlikli birileri var, ama onların oraya düşmesinin sebebi fikirleri değil, yanlış işlere bulaşmaları...
Siyasilerin savunması bazı tutuklular için doğru; ancak yüz kızartıcı suç işlemediği veya şiddeti teşvik etmediği halde cezaevinde bulunan ‘gazeteci’ kimlikliler var. Adalet Bakanlığı liste üzerinde ciddi bir eleme yaptıktan sonra tutuklu gazeteci sayısının 49 olduğunu kabul etti.
Çelişkiyi ortadan kaldırmak şart.
Hükümetin bu konuda yavaş davranması kendisinin aleyhine çalışıyor. Medyada farklı sebeplerden işlerini veya konumlarını kaybeden kim varsa, siyasilerin gazabına uğradığı iddiasıyla dünyanın dört bir tarafında dolaşıyor. Türkiye’yi yurtdışında temsil edenlerin neredeyse bütün mesaisi, son zamanlarda, çeşitli örgüt ve kurumlardan gelen ‘fikir ve medya özgürlüğü’ eleştirilerini göğüsleme çalışmalarına ayrılıyor.
Ak Parti’nin on yıl boyunca yaptığı olumlu icraatlar gölgede kalıyor, savunmaya kalkışanların işini güçleştiriyor...
Daha da önemlisi şu: Teröre muhatap, geçmişi darbeler ve darbe girişimleriyle dolu bir ülkenin en doğal refleksi olan yanlışlık yapanlarla hesaplaşmasına içte ve dışta gösterilen anlayışın yerini kuşkular almaya başladı. Ergenekon davasına değişen bakış ile KCK operasyonlarının bulamadığı desteğin arkasında bu gerçek yatıyor.
İyi de bunun sorumlusu kim?
Cumhurbaşkanı nicedir uyarıyor, başta adalet bakanı olmak üzere bakanlar rahatsızlıklarını paylaşıyor, son zamanlarda başbakan da hoşnutsuzluğunu belli etmeye başladı. Son uluslararası toplantıdaki konuşmalarına baktığımızda yüksek yargı da tabloyu beğenmiyor.
Ortada hoş olmayan bir tablo var ve nedense tersine çevrilemiyor. Garip değil mi?
Kendimize yazık ediyoruz.