Nepotizm denilen akraba kayırmacılığı her dönemin en önemli sorunudur. Kim ki siyasete akraba kayırmacılığını taşımışsa veya bir başka deyişle akrabalarını herkesin önüne geçiren bir siyaset izlemişse fitneye sebebiyet vermiştir.
Siyaset akrabalarınıza güç ve imkan devşirdiğiniz bir araca dönüştüğü andan itibaren halk nezdinde itibarını kaybeder.
Kaybeden sadece siyaset kurumu olmaz, en başta siyasetçi ve o siyasetçinin siyaset yaptığı parti olur. Alttan alta başlayan şikayetler ve hoşnutsuzluklar kuvveden fiile çıktığında ise iş işten geçer. O yüzden tedbiri baştan almak gerek.
İslâm tarihinde ne suretle olursa olsun akraba kayırmacılığı yapmamakla ünlü olan Hz. Ömer ile akraba düşkünlüğünden dolayı akrabalarına önemli makam ve mevkiler sağlayan Hz. Osman örneği ibretamizdir.
Nepotizm bahsinde Müslüman siyasetçilerin her iki örneği çok iyi tahlil etmeleri gerektiğine inanıyorum.
***
Hz. Ömer ikinci halifedir.
Kufe şehrine bir valinin atanması konusunda arkadaşlarıyla istişare etmektedir. İçlerinden birinin oğlu Abdullah’ı önermesi üzerine celallenerek şöyle der: “Allah senin canını alsın! Bilmiyor musun ki, kim liyakatli bir başkası dururken işe akrabasını atarsa o Allah’a, Resûlüne ve Müslümanlara ihanet etmiş olur.”
Buna benzer sayısız örnekler var. Ders almak isteyenler için yeterli.
Hz. Osman üçüncü halifedir.
Akrabalarına pek bir düşkündür.
Peygamberimizin (s.a.v) Medine’den sürgün ettiği yakın akrabası Mervan’ı önemli bir mevkiye atar.
Şehirlerin valilerini atarken de akraba ve aşiret ilişkilerini büyük ölçüde baz alır.
Kendisinin de mensup olduğu Beni Ümeyye kabilesi ayrıcalıklı bir konum elde eder.
Sonunda halkta oluşan hoşnutsuzluk araya fitnecilerin de girmesiyle bir isyana dönüşür.
Ve o isyanda Hz. Osman evi basılarak şehit edilir.
Artık kan dökülmüştür.
Ve fitne kapıları ardına kadar açılmıştır.
Sonrası hepimizin malumudur.
Hz. Ali’nin halifeliği döneminde yaşanan sorunlar.
Hz. Aişe ve cennetle müjdelenmiş bazı sahabelerin Hz. Ali’ye başkaldırıp harbe tutuşmaları.
Hz. Osman’ın yakın akrabası Şam Valisi Muaviye ile Hz. Ali’nin kanlı savaşları.
Hz. Ali’nin ordusundan ayrılıp kanlı trajedilere yol açan Haricilerin isyanı.
Bugün hâlâ varlığını derinden sürdüren siyasi, itikadi, kelami ve fıkhi ayrışmaların tohumlarının atıldığı o yılları iyi analiz etmek lazım.
Peygamberimizin güzide torunu Hz. Hüseyin ve ailesinin acımasızca doğrandığı o süreci tekrar tekrar okumak kazım.
İnanç yerine kabileciliğin tekrar başat rol oynadığı ve akraba kayırmacılığına dayalı ilişkilerin inancı öldürdüğü o kanlı dramı sadece tarih diye okursak aynı derde düçar olabiliriz.
Son seçimlerde bırakınız akraba kayırmacılığını, şehir/hemşehri kayırmacılığının nasıl inancın/davanın önüne geçebildiğini görmedik mi?
Ders almayanlar için tarih tekerrürden ibarettir.
***
Herhangi birini sırf bir siyasetçinin akrabasıdır diye liyakat sahibi olduğu halde dışarıda tutmak elbette yanlıştır.
İki yanlışı yapmaktan kaçınmamız lazım: Bir: Sırf akrabamızdır diye birine makam ve paye vermek. İki: Sadece bir siyasetçi yakınıdır diye görev ve makam vermemek.
Benim siyaset yaparken vardığım sonuç şudur: Bir siyasetçi liyakatli olsa bile güç sahibi olduğu yerde uzak ve yakın hiç bir akrabasını göreve getirmemelidir.
Yerelde gücün bir ailede/kabilede tekelleşmesi davaya çok büyük zarar verir. Bunun yapıldığı yerlerde gücümüzün giderek nasıl zayıfladığı, küskün ve dargınların sayılarının ise nasıl çoğaldığı analiz edilirse ne dediğim anlaşılır.
Güç zehirlenmesi yaşayanların akraba kayırmacılıklarıyla davamıza zarar vermelerinin önüne geçilmezse pusuda bekleyen fitnecilerin değirmenine su taşınmış olur.
Benden söylemesi.
HAMİŞ:
“Akraba kayırmacılığı”nı üzerime boca eden o müptezel müfterileri milletvekilliği yaptığım süre içinde kendi ilimde (Adıyaman ve İstanbul) bir tek akrabama bir makam sağladığımı ispata çağırıyorum.