İspanya, çok fazla sayı atamayan farklı hücum setleri olan bir takım. Alba ve Sancho’nun skor liderliğinde üretkenliklerini sahaya yansıtıyorlar. Biz ise dünkü maça çıkana kadar 64 sayının üzerini görememiştik. İki takım arasındaki en önemli farklardan biri de, biz boş şutları bile korkarak atarken, onlar potaya hiç yabancı kalmıyorlar. Bir de Işıl faktörü var: Tam anlamıyla el freni. Işıl oyundayken takım yavaşlıyor. Kontrollü oynamak ayrı, süreyi doğru kullanmak ayrı. Kimse bunun farkında değil. Işıl sahadayken 5 hücumda 24 saniyeyi kullanamadık, bir kez de 5 saniye ihlali yaptık.
Gelelim doğrulara, yine iyi savunma yaptık. Karakterimizi, mücadele gücümüzü, yüreğimizi sahaya koyduk. İlk yarı bittiğinde diğer maçların aksine yüzde 48’le şut atmamız, bizi ayakta tuttu.
3. periyotta Nevriye’nin sayılarıyla 7 sayılık farkı yakalamışken seyirci de havaya girdi. Rakip başka takım olsa maç tam o noktada kopardı. Ama tecrübeli İspanya, Alba ve Sancho’yla 9-0 seri yaparak, geri döndü ve öne geçti. Ve maçın kırılma anı... Bitime 7 dakika kala fark -6 iken ve takım hücumda tıkanmış iken Ceyhun Yıldızoğlu’nun mola hakkını kullanmayıp, hemen sonrasında teknik faul alıp, ardından gelen sayılarla farkın bir anda 10’a çıkmasıydı.
Zaten zor hücum eden takımın şutları, moral ve kondisyon da çökünce, girmemeye başladı. Savunma da dağıld. Alba ile Sancho atmaya devam edince, maç son çeyreğin ortasında bitti.
Yenildik ama, bu takımın sahada ter döken her bireyi ayrı ayrı alkışı ve kutlanmayı hak ediyor. Bugün madalya alırız, almayız sonuç ne olursa olsun dünyanın en iyi 4 takımından biriysen başarılısın demektir.