Sadece ulusalcı veya kendisine ‘merkez’ deyip içindeki gizli ulusalcılığı atamayan gazeteleri okuyorsanız, bir de bunları internetten takip ediyorsanız Akil İnsanlar Heyeti’nin her gittiği yerde protesto edildiğini, halkın yoğun tepkisiyle karşılaştıklarını düşünebilirsiniz.
İtiraf edeyim, içlerinde birçok tanıdığım isim olmasına rağmen, zaman zaman ben de bu haberlere kanıp, “acaba halkımız akan kanın durmasını neden protesto ediyor” diye düşünmedim değil. Geçen pazar günü bizzat yaşadığım tecrübe ise bu konuda oldukça öğretici oldu:
Marmara Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti pazar günü Çanakkale’deydi. Mithat Sancar, Hülya Koçyiğit, Ali Bayramoğlu ve Levent Korkut’tan oluşan heyet Çanakkale’de oldukça sıcak karşılandı. Davullu zurnalı bir karşılama vardı. Ama doğrusunu isterseniz Çanakkale’nin büyük çoğunluğu toplantı ile ilgili değildi. İnsanlar evinde bahçesinde sıcak bir günün tadını çıkarıyordu. Bunda garipsenecek bir durum da yok, hatta olması gereken bu aslında. Eğer çoğunluk bir konuya aşırı ilgi göstermiyorsa aslında işler yolunda demektir, insanlar o konuda yetkililerin üzerlerine düşeni yaptığını düşünüyor demektir.
Diğer taraftan her toplantıda olduğu gibi Çanakkale toplantısında da küçük ama organize bir grup protesto için otelin önünde bekleşiyordu. Toplantıya yaklaşık 20 dakika önce gittim. Protestocular aralarında toplantıyı nasıl bozabileceklerini konuşuyorlardı. İçlerinden biri “bu böyle olmayacak megafon kullanalım” dedi.
***
Mithat Sancar Hoca’nın konuşmasıyla toplantı açıldı. Böylece ben de ilk kez bir akil insanlar toplantısına şahit olmuş oldum. Mithat Hoca güzel güzel konuşurken, arka sıralardan bir ses “toplantı başladı mı, başladıysa neden İstiklal Marşı okunmadı?” diye haykırdı. Ses o kadar sert ve kızgınlık doluydu ki sanırsınız Çanakkale’ye Akil İnsanlar gelmemiş de intikam alınması gereken düşman kuvvetleri gelmiş.
Sonra İstiklal Marşı da nereden çıktı? Bu resmi bir toplantı değil ki. Bulunduğumuz yer bir otel salonu, resmi bir kurum bile değil... Marş okumanın da bir yeri ve zamanı vardır. Ama üç protestocu ısrarcı, ille de İstiklal Marşı okunsun istiyorlar. Hatta içlerinden biri dayanamadı bağıra çağıra, hançeresini parçalayarak okumaya başladı İstiklal Marşı’nı. İlin valisi, belediye başkanı ve tüm salon sabırla dinlemeye başladık marşımızı. Fakat o da ne, protestocu heyecandan olsa gerek, daha ikinci satırda marşı yanlış okumaya başladı. Salonda gülüşmeler, “önce git İstiklal Marşı’nı öğren de gel” yollu sataşmalar...
Protestocu İstiklal Marşı’nı okumadı, mahcup bir şekilde yerine oturdu. “Burası Çanakkale, emperyalizme geçit yok” tarzında sloganlar atan ilk protestocu ise salonu terk etti. Üçüncü protestocuyu takip edemedim. Topu topu üç kişi salonu gerdi. Üç protestocuya Mithat Sancar güzel bir cevap verdi. Cevabın ardından ise basını dışarıya davet etti. Usul böyleymiş. Her toplantıda giriş kısmından sonra basın dışarı alınıyormuş.
Kısacası basına sadece protesto kısmını izleme izni verilmiş oldu. Sonrasında yaşanan aklı selim sohbeti basın göremedi bile. Oysa Çanakkale’yi temsil eden onlarca kişi sürece dönük çok güçlü destek verdiler. Üç protestocunun anlaşılması güç İstiklal Marşı tepkisini bir yana bırakacak olursak, Çanakkale sürece sahip çıktı, daha iyi nasıl olabilir hususunda görüşlerini Heyet’e aktardı.
Gözlerimle şahit olduğum bu olayın bazı gazetelere yansıması ise “Çanakkale akilleri protesto etti” şeklindeydi. Tüm bu haberleri acıklı bir gülümsemeyle okudum. Siz de öyle yapın olur mu.