Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çok yönlü Paris ziyaretine damgasını vuran kare, kanımca konferans verdiği salonda soru soran Sabri Ciğerli adındaki araştırmacının sözleriydi:
“Şimdiye kadar protesto ederdik, bu kez sizi dinlemeye geldim.”
Göz göze gelmek, tokalaşmak, eleştirilerini sakince iletmek... Bunlar Türkiye bürokrasisi ile yurtdışında yaşayan bazı Türkiyeli gruplar arasında yeni yeni oluşan iletişim biçimleri.
Eskiden slogan atan, konuşma yapılan salonu birbirine katan “muhalif”lik, yerini konuşma yapan bakanı dinlemeye bırakmış durumda. Çünkü gelişmeler umut verici ve inadına muhalefet gibi patolojik durumlar dışında iyimser olmak için pek çok sebep veriyor.
Siz bakmayın yeni yetme az sayıdaki öğrencinin adrenalinleri tavana vurarak yaptıkları “protesto”lara... Ülkenin içinden geçtiği bu olumlu iklimde, hazır üst düzey bir hükümet üyesini yakalamışken, konuşup sorularını yöneltmek yerine, tiyatral protestolar düzenlemekten pişman olacaklar zaten.
Sakin kalıp, aklı başında düşündükleri ilk anda, doğal olarak o noktaya gelecekler. Ve “tüh” diyecekler.
Asıl merak edilen soruların yanıtları, çözüm sürecine ilişkin değerlendirmeler yetkililerde. Ve asıl çoğunluk merakla bu gelişmeleri izliyor.
Bakanların ziyaretleri, mümkün mertebe farklı kesimlerle temas etmeleri sağlanarak devam ederse, gelişmeler üzerine çok farklı sorularla, belki de çözüm önerileriyle de karşılaşılacağı muhakkak.
Çünkü Türkiye, her on yılda bir darbe süreçlerinden geçerken, yurtdışına da binlerce insan çıkmak zorunda kalmış. Bir kısmı yapılan düzenlemelerle gidip gelmeye başlamışlar ama çözülmeyi bekleyen önemli bir düğüm de var.
Çözüm sürecine sadece köye dönüşler değil, bir yurda dönüş olgusu da eklenirse, önemli bir psikolojik eşik aşılmış olacak.
Akil adamlar heyetinin de yurtiçindeki gezilere ilaveten Paris, Brüksel ve Köln’de de buluşmalar planlamasının, çözüm sürecine olumlu katkı yapacağı düşüncesindeyim.
Zira Türkiye’deki siyasal süreci, Avrupa’daki Türk ve Kürt çevreleri memlekettekinden daha ağır işleyen bir takvimle takip ediyor. Biraz göçmen psikolojisinin de etkisi var. Güncelleme sorunu yaşanıyor. Eski kalıp ve yaklaşımlara sıkı sıkıya bağlılar çünkü. Bu nedenle akil adamların programlarının bir yerine mutlaka Avrupa’daki Türkiye’yi de almaları gerekiyor.
Siyaset ve bürokrasinin senkronizasyonu
Siyaset, cesur adımlar atarak çıtayı ilerilere taşıdı. Yurtdışı bürokrasisinin de siyasetle senkronize edilmesi gerekiyor. Açılım süreci, bu noktada da olumlu bir etki yapacak. Başkonsolosluklara şimdiye kadar yolu düşmemiş çevrelerin, memleketteki süreçle ilgili beklentileri o kadar yüksek ki... Ama karşılıklı mesafeler konulmuş şimdiye dek... Muhalefet biraz da sektör olmuş bazı çevreler için. Bir yandan da, bürokrasinin eski yaklaşımları sonucu yurtdışında da şablonlar oluşturulmuş. Yargıda bir bakış açısı yıllardır hesap veriyor, ama o yapının yurtdışı yapılanmasını kimse konuşmuyor bile. Türkiye’nin hesaplaştığı darbeler döneminin sağlı sollu ve de devletli yapılanmaları, yurtdışında etkinliklerini sürdürmekte.
O mesafe konmuş uzak duran çevreler de dikkate alınmalı. Önce temas kurulmalı ki, memleketteki sürecin olmazsa olmaz bir ayağı güç kazansın. Annesinin, babasının elini öpmek, kaybetmişse mezarı başında dua edebilmek...
Buna hasret binler var Avrupa’da... En az “köye dönüş” kadar önemli bir “yurda dönüş” mutlaka yaşanmalı.
Memleketi kim tutar o zaman?