Akçakale’ye düşen top mermisi beş insanımızın ölümüne, birçoklarının yaralanmasına, Suriye’ye sınır pek çok yerde huzursuzluk doğmasına, siyasette savaş karşıtı muhalefetin artmasına, bazılarının sokaklara dökülmesine ve daha pek çok şeye yol açtı. Ama aynı zamanda fiili bir tampon bölgenin kurulmasına, gerek görüldüğü zaman ve yerde meşru müdafaa doktrini üstünden Suriye’ye müdahale edilebilmesine de imkân tanıdı.
İster bilinçli bir tercih neticesinde olsun isterse kaza, bir top mermisi Suriye krizinin akışını değiştirebilecek olaylar zincirini tetikledi. BM Güvenlik Konseyi’ndeki kilitlenme yüzünden koruma hakkı doktrini çerçevesinde insani nedenlere dayandırılarak yapılamayan müdahalenin kapısı Suriye silahlı kuvvetleri tarafından açıldı. 6 Kasım Amerika seçimleri sonrasında siyaseten gerekli görüldüğü taktirde Suriye müdahalesi eskisinden çok daha kolay gerçekleşecek.
***
BM Şartı’nın 51’inci maddesinde ifadesini bulan bireysel ya da toplu meşru müdafaa hakkı işletilecek ve istendiği takdirde Suriye’ye rejim değişikliği için müdahale edilecek. Ayrıca o zamana kadar Türkiye’nin 3 milden daha fazla sınırına yaklaşan uçakları tehdit kabul etmesi yüzünden bir nevi uçuşa yasak bölge oluşacak. Misilleme adı altında sürdürülen bombardımanın sürmesi ise etkin ve fiili bir tampon bölgenin kurulmasını sağlayacak.
Ama Türkiye bunun ötesinde Suriye’ye müdahale etmeyecek. Amerika’daki seçimlerin bitmesini, Avrupa’nın kendine güvenin gelmesini sabırla bekleyecek. Bu saldırılar sırasında Suriye’nin vereceği en ufak bir karşılık ise NATO müdahalesini çabuklaştıracak, rejimin düşüşünü hızlandıracak. Ancak Türkiye Suriye’ye girmeyecek. Daha doğrusu müdahale niyetiyle Suriye’yi zorlamaya kalkmayacak.
Savaşmayı sevsek de sevmesek de, Hükümetin dış politikasını beğensek de beğenmesek de Akçakale ile alınan kararlar ve kullanılan yöntemler sayesinde inisiyatif üstünlüğünün Türkiye’ye geçtiğini kabul etmek zorundayız. Suriye rejimi de, Hükümeti yönlendirdiği söylenen Amerika da zor seçimlerle karşı karşıya. Şam, Ankara’nın askeri tedbirlerini veto etse daha büyük yaptırımlara karşılaşabilir.
Türkiye’ye saldırması ise tam bir intihar anlamına gelecektir. NATO’yu kuran 1949 tarihli Washington Antlaşması’nın 5’inci maddesi uygulamaya konulacak, müttefikleri istemeseler de Türkiye’ye destek vermek zorunda kalacaktır. Çünkü destek vermemeleri ittifakın çöküşü anlamına gelecek, caydırıcılığı, hatta anlamı ortadan kalkacaktır. Bazıları Türkiye’nin Suriye krizi yüzünden Amerika’nın oyuncağı konumuna geldiği düşünse de gerçek bunun taban tabana zıddıdır.
***
İnisiyatif üstünlüğü Türkiye’dedir ve olayların akışını etkileyebilme imkânına sahiptir. Üstelik de Türkiye caydırıcılığını ve yaptırım gücünü arttırarak soruna siyasi çözüm bulma çabalarını da desteklemektedir. Türkiye’nin artan baskısı Suriye’yi daha fazla düşünmeye teşvik edecektir. Yine de savaşlarda her şeyin rasyonel olmadığı akılda tutulmak, Suriye yönetiminin ya da birliklerinin çılgınca şeyler yapabileceği hesaba katılmak zorundadır.
Yapılması gereken bu inisiyatif üstünlüğünden hareketle soruna siyasi çözüm bulma çabalarını hızlandırmak, BM Genel Sekreteri ve Arap Birliği’nin Özel Temsilcisi İbrahimi’yi desteklemektir. Unutmayalım ki Türkiye’yi bu bölgede etkili yapan askeri değil siyasi gücü, sorunlara çözüm üretme kapasitesidir. Bu yazının kaleme alındığı Barselona’da kanaat önderleri Türkiye’ye ilgi gösteriyorsa nedeni yarattığı emsal, savunduğu ilkeler ve kullandığı yöntemlerdir.