Türkiye neden böyle, bilmiyorum... Her konu kısa sürede siyasileşiyor ve kişiler kutuplarına göre tavır alıyorlar... Ne yazık ki öğrencilerin sorunlarını tartışmak için kullanabileceğimiz altın değerinde bir fırsatı da kısa sürede rejim meselesine çevirmeyi başardık. Oysa üniversitelerimizin, öğrencisiyle, çalışanıyla çözülmeyi ve tartışılmayı bekleyen çok ciddi meseleleri var...
Bu sorunlardan biri de akademisyen maaşlarının yetersizliği. Şu günlerde e-posta adresime en çok gelen mesajlar, atama bekleyen öğretmenler ile maaşını yetersiz bulan akademisyenlere ait...
***
Diğer meslek gruplarıyla karşılaştırdığımızda özellikle mesleğe yeni başlayan araştırma görevlileri ve yardımcı doçentlerin maaşları gerçekten düşük kalıyor... 4 yıllık fakültenin üzerine 6-8 yıl süren yüksek lisans ve doktorayı yapmış bir yardımcı doçentin maaşı pek çok düz memurun maaşının altında kalabiliyor. Pek çok öğretim üyesi, gönderdikleri mektuplarda, mezun ettikleri öğrencilerin dahi kendilerinden daha fazla ücretle işe başladıklarından bahsediyor.
Maliye cephesinden bakıldığında, özellikle yardımcı doçentlerin maaşları aslında az değil. Maliye, ek dersler ve mahrumiyet bölgelerinde verilen ek tazminatlarla her bir akademisyene ortalama en az 4.500 lira ödendiğini hesaplıyor. Buradaki sorun ise dağılımın dengeli olmaması. Yani batıdaki bir akademisyen 3.000 liranın altında maaş alırken, doğudaki bir üniversitede bir yardımcı doçent 6.000 liranın üzerinde maaş alabiliyor.
Buradaki asıl sorun ise açığın ek derslerle kapanıyor olması. Pek çok bilim insanı haftada 30-40 saat ders anlatarak maaşını yükseltmeye çalışıyor. Böylece bilim insanları ders yükü nedeniyle dershane öğretmenine dönebiliyor, ki Türkiye için bundan daha büyük bir israf olamaz. Bir bilim insanını yetiştirmek çok büyük bir yatırım, Türkiye böylesine hayati ve pahalı bir yatırımı para hesapları nedeniyle işlevsiz hale getirmemeli.
Sayıları 35.000’i aşan araştırma görevlilerinin ise ek ders vermek gibi bir şansları da yok. İsterse doktorası olsun araştırma görevlilerinin ders vermeleri yasak.
***
Devleti düşündüren bir diğer nokta da öğrenci sayısındaki hızlı artış nedeniyle ek derslerin devam etmek zorunda oluşu. Başka bir deyişle devlet, maaşlarda ciddi bir artış yapar ise bunun kaliteye yansımayacağını, öğrenci sayısı da arttığı için ders yükünün aynı kalacağını ve performansın maaşla ilintili olmadığını düşünüyor. Bu tespit bir yönüyle doğru, eğer bilim insanlarının ders yükü aynı kalacaksa fazla gelir daha iyi bir eğitimi getirmeyebilir.
Devlet ayrıca maaş artışı nedeniyle oluşacak yükün yeni akademisyen alımlarını azaltabileceğinden de endişe ediyor olmalı.
Bu noktada benim önerim maaş artışına ek olarak, zaten maaş ödenen 35.000’den fazla araştırma görevlisine lisans sınıflarında ders verme yetkisinin verilmesidir. Tıpkı ABD’de olduğu gibi, araştırma görevlileri ve hatta doktora öğrencileri lisans derslerinin bir kısmını verebilirler. Bu sayede ders yükünde çok ciddi bir azalma olacaktır.
Ayrıca öğretim görevlileri sayısında yapılacak artışlarla bilim insanı daha çok bilime ve bilim insanı yetiştirmeye yöneltilirken, lisans eğitimindeki yük paylaşılmış olacaktır.
Söz konusu formül sayesinde gelir dağılımı daha dengeli bir hal alacak, ayrıca akademisyen maaşlarına yapılacak artışlar doğrudan bilim insanlarının çalışma performansına yansımış olacaktır. Bunun yanısıra devletin maaş iyileştirmesi nedeniyle sırtlanması gereken yük de inanılmaz bir düzeyde azalacaktır.