Okuyucularım son günlerde çıkan olumsuz haberler üzerine akademik personelin maaşlarında bir artış olacağı yönündeki ümidimi koruyup korumadığımı soruyorlar.
Evet, hâlâ ümitvarım. Ümidim konuya ilişkin herhangi bir somut duyum aldığımdan ziyade, akademisyenlerin beklentilerinin son derece haklı olduğunu ve karar alıcıların er ya da geç bu beklentilere cevap vereceklerini düşünmemden. Zira bilhassa genç akademisyenler #akademikzam konusunda sosyal medya üzerinden kapsamlı bir kampanya yürütüyorlar. Dahası, karar alıcıların bu konuya sıcak bakacaklarını düşünmek için de elimizde yeterince veri var.
Neden ümitvarım?
Eğitime ve bilime oldukça önem veren ve vaktinin önemli bir kısmını yükseköğretime ayıran, kendisi de aynı zamanda bir akademisyen olan bir Cumhurbaşkanımız var.
Eğitime en çok bütçeyi ayıran, Türkiye Cumhuriyetleri tarihindeki bütün Başbakanların toplamından daha fazla sayıda üniversite açan, harçları kaldıran ve bursları artıran bir Başbakanımız var.
Bakanlar Kurulunda başta Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı olmak üzere çok sayıda akademisyen hocamız var. Milli Eğitim Bakanı, zaman zaman YÖK Genel Kuruluna başkanlık da yapıyor. Dolayısıyla akademisyenlerin talep ve haklarını iyi biliyor.
Yeni atanan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da eğitimci kökenli ve konuya vakıf biri.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz gibi isimler de, Türkiye’nin 2023 hedefleri içerisinde yükseköğretimin ve araştırma sektörünün önemini iyi bilen isimler. Dolayısıyla yerli uçak, otomobil ve uydu gibi milli sanayi projelerinin de ancak sağlam bir yükseköğretim sektörüyle ve nitelikli insan kaynağıyla olacağını biliyorlar.
#akademikzam, ne zaman?
Diyeceksiniz ki, madem Bakanlar Kurulunda üniversite sektörünün önemini bu kadar iyi bilen isimler var, neden akademik zam talepleri konusunda bir ilerleme olmuyor? Bu son derece anlamlı bir soru. Görebildiğim kadarıyla; çok fazla açıkça dillendirilmese de akademisyenlere karşı, tıpkı öğretmenlere karşı olduğu gibi, bir ön yargı söz konusu. Ön yargının temeli, öğretmenlerin ve akademisyenlerin çok fazla çalışmadığı yolunda. Bu da akademik işin doğası ve niteliğini bilmemekten kaynaklanıyor. Akademisyenler ve öğretmenlerle ilgili bu yanlış algıyı başka zaman genişçe ele alabiliriz.
Akademisyenlere karşı tutumların özellikle Maliye Bakanlığı çevrelerinde ve genelde Bakanlar Kurulunda da ne kadar yaygın olduğunu bilmiyorum. Ancak bu ön yargıya rağmen, YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in gayet uyumlu bir çalışması söz konusu. Başbakan Erdoğan’ın Japonya dönüşü sonrasında çalışmanın kendisine sunulması bekleniyor.
Ben hedeflerini büyüten bir Türkiye’de akademik zammın nitelikli insan kaynağını üniversitelerde çekmenin ve onları orada korumanın bir gerekliliği olduğunu düşünüyorum. Dahası, zaten son on yılda hemen her sektörde büyük iyileştirmeler yapan iktidar partisinin, akademisyenleri daha fazla küstürmesinin çok makul olamadığını düşünüyorum. Akademik zam talebini erteleme ve ötelemenin, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasını ertelemek anlamına gelebileceğinden endişe duyuyorum.