AK Parti’nin yetkili organları Türkiye’nin geleceğini çok yakından ilgilendirme hatta şekillendirme potansiyelini taşıyan iki çok önemli karar aldı.
Alınan kararlardan birincisi üç dönem sınırlamasının kaldırılmaması, ikincisi ise 2015 seçimlerine gidilirken seçim sisteminde radikal bir değişiklik yapmama kararı.
Bu kararlar Türkiye’nin yakın dönem geleceğini çok yakından ilgilendirecekler.
Ancak, Türkiye’nin yakın geleceğine ilişkin öncelikler muhtemelen herkes için çok farklı.
Bu satırların yazarının, bendenizin, temel önceliği, tüm siyasi tartışmalar bir kenara, yeni ve demokratik bir anayasa yapabilmek ve AB sürecini yeniden hızlandırmak, çok gecikmeden tam üyeliğin kapısına gelmek.
Doğal olarak, ben de, AK Parti’nin aldığı bu kararlara bu iki temel önceliğim penceresinden bakıyorum.
Siyasette, galiba Demirel’in sözüdür, bir gün bile çok uzun bir süre olabilir, bu açıdan ilk bakışta geleceğe yönelik bu tür saptamalar ne kadar anlamlıdır, tartışılır ama dilimizde başka bir deyim daha var, perşembenin gelişi de çarşambadan belli olabilir.
Üç dönem kuralında ısrar çok muhtemelen Sayın Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkacağının göstergesi.
Siyaseten hakkıdır, diyecek bir şey pek yok ama Erdoğan’sız bir AK Parti’nin ilk genel seçimlerde anayasayı tek başına değiştirecek bir oy oranını ve buna bağlı olarak da TBMM’de yeterli sandalyeyi yakalayabilmesi çok kolay olmayabilir.
Hatta, yine muhtemelen, AK Parti ve HDP sandalyelerinin toplamı da bu anayasa değiştirme çoğunluğunun altında kalabilir.
CHP ve MHP ile mutabakat temelli bir anayasanın ise Türkiye’nin temel sorunlarına, kürt meselesi, sivil-asker ilişkileri meselesi, resmi ideoloji meselesi, dayatılan bir milliyetçilik anlayışı meselesi gibi konulara doyurucu, çağdaş bir çözüm üretemeyeceği kanısındayım.
Bu satırların yazarı seçim sistemi değişikliği konusuna da yine aynı pencereden yani yeni bir anayasa yapabilecek çoğunluk üretme penceresinden bakmış idi.
25 Nisan 2014 tarihli “Dar bölge, yeni anayasa ve mukavele” başlıklı, STAR gazetesinde yayınlanan makalemde AK Parti’nin yeni bir anayasanın ana hatlarını önceden deklare etmesi şartıyla kendi adıma dar bölge sistemine geçiş tartışmalarında, karınca kararınca, bu sürece destek vermek isteyeceğimi ifade etmiş idim.
İşin bence özeti şu: Türkiye çok kısa vadede yeni bir anayasa yapamaz ise son on, on iki senelik kazanımlarının yaklaşık tümünü kaybedebilir zira yeni dünya sistemi ile mevcut anayasanın ruhu arasında büyük bir çelişki var ve bu çelişkinin şiddeti her geçen gün artıyor.
AK Parti’nin yetkili organlarında aldığı son iki karar ise yani 2015 seçimlerine mevcut seçim sistemi ile ve Erdoğan parti başında olmaksızın girme kararları Türkiye’nin geleceğinin olmaz ise olmazı niteliğindeki yeni bir anayasayı bir ölçüde, hatta büyük ölçüde tehlikeye atıyor.
AK Parti yönetiminin bu kararları alırken öncelikleri neler idi, neyi amaçladılar, hem bilmiyorum, hem de beni ilgilendirmiyor.
Beni ilgilendiren yegane konu 2015 seçimlerinde AK Parti artı HDP sandalyelerinin toplamının anayasayı değiştirecek bir sayıda olması idi.
Bu iş çok zorlaştı.
Gerçekçi bir anayasa değişikliği perspektifi seçim sürecini de bu noktaya odaklayarak seçim tartışmalarını daha nitelikli ve anlamlı kılabilir idi.
Sistemi yeni bir hukuksal çerçeveye oturtmanın gecikmesinin maliyetlerini ödemek kolay olmayabilir.