AK Parti’de önemli görevlerde bulunduktan sonra ayırılıp parti kuranlar yahut başka partilerde siyaset yapanlar aleyhinde yazı yazmak âdetim değil.
Bir dönem birlikte siyaset yaptığımız arkadaşlar bu gün başka partilerde diye onlara düşmanlık etmeyi uygun bulmuyorum.
Her ne kadar bugün aldıkları siyasi tavrı benimsemesem de insani ilişkilerin koparılmasını da doğru bulmuyorum.
Yanlış yapan kardeşlerimizi isim vererek eleştirmek yerine yanlışı eleştirmeyi tercih ediyorum.
Farklı partilerde siyaset yapan arkadaşları din kardeşi olarak gördüğümüz sürece onlarla buluşabilmeyi konuşabilmeyi bilmeliyiz diye düşünüyorum.
Bu bağlamda ben AK Parti üyesiyim ve AK Parti’yi her platformda savunurum. Ama kimseye düşmanlık etmem.
Fanatik partililer haricinde hemen hemen her parti içinde bulunan siyasetçilerle buluşurum, konuşurum, partimi savunurum, tartışırım ama düşman olarak görmem.
Fikir bazında müştereklerimizin çok az olduğu CHP içinde bile görüştüğüm insanlar vardır. Onlarla tartışır sonra nezaketle ayrılırız.
CHP’li siyasetçilerle bile görüşüp konuşurken bir dönem birlikte siyaset yaptığımız ve fikir bazında herkesten daha yakın olarak gördüğümüz ama bugün başka partilerde siyaset yapan eski dostları düşman olarak görmek bize yakışır mı?
Yakışmaz.
Bence onların her türlü eleştirilerini sükûnetle dinlemek ama mazideki hukukumuza binaen onlarla tartışmaya girmemek en doğru olan yoldur. Çünkü onlarla siyasi çizgide ayrışsak da müştereklerimiz daha çoktur.
Siyaseti hizmette rekabet olarak görmek, karşı partiliye düşman muamelesi yapmamak lazım diye düşünüyorum.
Ancak şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim.
AK Parti’den ayrılıp başka partilerde siyaset yapan yahut parti kuran 4 önemli şahsiyet var.
Bunların üçü partide ve hükümette önemli mevkilerde bulundukları dönemde sustukları, görevleri sona erdikten sonra ya bir parti kurarak ya da bir başka siyasi partide yer alarak eski partilerini ve genel başkanlarını eleştirmeye başladıkları için inandırıcılıklarını yitirmişler seçmen nezdinde ma’kes bulamamışlardır.
Ve maalesef bu üç arkadaşımız ve çevresindekiler yeni bir hikâye sunmak yerine, sadece bir dönem içinde bulundukları AK Parti muhalefetiyle siyaset yaparak bana göre kendilerine yazık etmektedirler. Ben onların kopmalarını ve bugünkü tavırlarını isabetli bulmuyor sadece üzülüyorum.
Onlara üzülürken partiden ilk kopan ve bir müddet başka bir partiye genel başkan olan, bugün kendi işini yapan Erkan Mumcu’yu da takdir ediyorum.
Çünkü Mumcu, bakanlığı bittikten sonra konuşmadı. Adam kendi ilkelerine aykırı bulduğu anda partinin en güçlü olduğu dönemde önce bakanlıktan sonra partiden istifa etmek gibi onurlu bir davranış sergiledi.
Yeni partisinde de ilkeli davrandı. AK Parti’ye ağır eleştirilerde bulunmasına rağmen cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören anayasa değişikliğinde AK Parti’ye destek vererek Türkiye’ye kurulan kumpasın bozulmasına yardımcı oldu.
Bugün de AK Parti düşmanlığı yaparak değil, Türkiye gerçeğinden yola çıkarak ikazlarını sürdüren eleştirmekle beraber Başkan Erdoğan’ın politikalarını kısmen destekleyen, tehlikelere işaret eden kişilikli bir politika takip ediyor.
Doğrusu aynı dünyanın insanları olduğumuz o üç kıymetli arkadaşın tavırlarını ve son açıklamalarını, farklı çevrelerin insanı olduğumuz Mumcu’nun tavırlarıyla ve açıklamalarıyla mukayese edince Mumcu’yu daha tutarlı ve kişilikli bulduğumu söylemek istiyorum.
Onlara iltifat eden muhalif çevreler, onları desteklemek için değil Başkan Erdoğan üzerinden Türkiye’ye kurulan kumpasa güç vermek için iltifat etmektedirler!
Mumcu ile aralarındaki siyasi feraset farkı bence budur!