En muhtemel koalisyon formülünün Ak Parti ile MHP arasında kurulabileceği, iki parti tabanında da en çok istenen koalisyon formülünün bu olduğu düşünceleri seslendirilirken, bir yandan da bu tür bir koalisyonun zorlukları sıralanıyor ve onların başına da “Çözüm süreci” konusunda yaklaşım farklılığı konuyor.
Evet, belli ki Çözüm süreci Ak Parti iktidarının patronajında yürümüştür ve belli ki MHP bu süreci “Çözüm” değil “Çözülme” diye nitelemiş ve “İhanet”e varan bir suçlamaya hedef yapmıştır. Benim de içinde bulunduğum “Akil insanlar” da MHP’nin bu suçlamasından nasibini almıştır. Bizim heyetimizin çalıştığı İç Anadolu, bu noktada MHP’nin en çetin tepkisine sahne olmuştur.
Ben hem bu sürecin doğruluğuna inanan hem de, sürecin yönetilmesinde problemler yaşandığını, bize iletilen “toplum kaygıları”nın önemsenmesi gerektiğine düşünen bir kimseyim. Bu yaklaşımla da ben, bir yandan kanı durduran, ölümleri önleyen, Kürt vatandaşlarımızın devletle olan sorunlarının -kimlik, mağduriyet vs- giderilmesinin yolunu açan, dolayısıyla ülkeye aidiyet hissini geliştiren niteliğiyle çözüm sürecini devreye sokan Ak Parti’nin tavrını doğru buldum.
Buna karşılık, bölgede hala silahlı yapının var olması, yani çözüm sürecinin ana hedefi olmasına rağmen silahlı yapıya son verilememesi, aksine çözüm süreci hatırına silahlı yapıya müdahale edilmemesi sebebiyle, bölge halkı üzerinde baskının artması hatta KCK yapılanmasının derinleşmesi gerçeği karşısında Hükümetin gösterdiği zaafa yönelik tepkisinde de MHP’nin tavrını haklı buldum.
Bir şey daha söylemeliyim: Ben, Ak Parti’nin Kürtlerden, hatta etnik bir siyaset yapan partiden bile fazla oy alabiliyor olmasını çok önemsedim. Buna mukabil MHP’nin Kürtlerdeki karşılığı nerede ise sıfırlanmıştı. MHP’nin bu durumu Türkiye’nin tamamına yönelik kapsayıcılık açısından çok hayati bir sorundu. Bu, MHP’yi bölge ile sadece güvenlik açısından ilgilenen bir parti haline getirmekteydi. MHP’nin Kürt vatandaşlarımızın, ülkenin diğer insanlarından farklı “özel sorunlar”la boğuştuğu, bunun önemli bir kısmının “kimlik sorunu” ile bağlantılı olduğu, bunun da “Ayrılıkçılık ve terör” probleminin en önemli kaynağını oluşturduğu gerçeğini görmesi-görmemesi ile ilgili olduğunu da görmek gerekiyor.
Şimdi...
Ak Parti ile MHP koalisyonu ihtimalinin önündeki en büyük engel çözüm süreci mi olacak?
Gözler bu soruya odaklanmış
durumda.
Burada şöyle bir muhakeme süreci gelişse diye düşünürüm:
MHP açısından:
- Kan dursa, ölümler olmasa..
- Kürt vatandaşlarımızın mağduriyet hissini giderecek ekonomik-sosyal adımlar atılsa.
- Kimlikle ilgili problemli alanlar tespit edilip, devlet yaklaşımı restore
edilse...
- Kürt toplumunun aidiyet duygusunu yaralayan zemin ortadan kalksa ve bütünlük duygusunu geliştirecek tedbirler alınsa...
- Sonunda silahlı yapı tamamen ortadan kalsa ve ülkenin Doğusu-Batısı-Kuzeyi-Güneyi aynı iklimi paylaşır hale gelse...
MHP’nin bunlara itirazı olur mu?
Ak Parti açısından;
- 2.5 yıllık çözüm sürecine rağmen, silahlı yapının hala devam ettiği, son seçimin bile silahlı yapının gölgesinde (daha doğrusu tehdidi altında) gerçekleştiği ve bu durumun da çözüm sürecinde “güvenlik boyutu”nun ihmal edildiği gibi bir sebebe bağlı olduğu, bu noktada MHP’nin tepkilerinin haksız sayılmayacağı gerçeği görülse...
- Dolayısıyla hem silahlı yapının tasfiyesi hem de çözüm sürecinin, toplumsal entegrasyonu amaçlayan diğer ayaklarının sağlıklı işlemesi noktasında yepyeni bir değerlendirme süreci başlasa...
Ben şu saydığım maddeler çerçevesinde Ak Parti ve MHP’nin birbirine yaklaşmasının imkansız olmadığını düşünüyorum. Bu yaklaşımın çözüm sürecini daha sıhhatli hale getireceği kanaatindeyim.
Bu yakınlaşmanın illa mesela HDP’yi hedefe alarak gerçekleşmesi de gerekmiyor. Aksine orası ile de sağlıklı bir iletişim kurulabilir ve sonunda Doğusu-Batısı ile, Türkü-Kürdü ile tüm Türkiye kazanır.
Hani belki uçuk gelecek ama keşke Ak Parti-MHP-HDP gibi bir koalisyon
kurulsa...
Çok mu uçuk kaçtı?
Çözüm sürecinin hedefi böyle bir barış iklimi değil mi?