CHP’li “kardeşlerimiz”, devlette başlatılan “temizlik hareketi”nin ne zaman AK Parti’ye uzanacağını soruyor.
Haklı bir soru.
Önce kısa bir bilgilendirme yapmamız gerekiyor.
Doğrudan FETÖ’yle irtibatlı, hatta adlı adınca FETÖ’cü diyebileceğimiz “partililer” (aralarında milletvekilleri de bulunuyordu), 17/25 girişiminden sonra partiye ilişkilerini kestiler. Bir kısmı ihraç edildi.
İl ve ilçe teşkilatlarında “sızıntılar” var mı? Kaldıysa, onlar hakkında ne gibi bir “işlem” yapılıyor? Bunun cevabını pek yakında öğreneceğiz.
Fakat asıl sızma girişimi, 2011 seçimi öncesine rastlıyor.
Bir rivayete göre, 150 kişilik bir liste dayatılmış dönemin AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a... Erdoğan’ın ret cevabı, liberal ve demokrat çevrelerde “burukluklara” yol açmış. (FETÖ’cülerin refüze edilmesi neden bu çevrelerde “burukluklara” yol açıyor, hâlâ anlaşılabilmiş değil.)
Demek ki, FETÖ, başlangıçta AK Parti’yi “içeriden” ele geçirmeyi planlamış.
Başaramayınca, işi “perde arkası mücadeleye” dökmüş.
Demek ki söz konusu liste kabul görseydi, belki de yargı darbesi girişimine ve 15 Temmuz’a gerek kalmayacaktı. Partideki tuzluklar eliyle “özlenen darbe şartları” oluşturulacaktı.
Erdoğan’ın rikkati sayesinde “büyük sızıntı”nın önüne geçildi ama yine de bazı tuzluklar (sayıları üçü beşi geçmez) Meclis’te yer bulabildi. Onlar da, FETÖ kontenjanından değil, Erdoğan kontenjanından ve “tavassutla” seçildiler. (Efendiliğiyle nam salmış Hakan Şükür mesela, eski bir futbolcu olan Cumhurbaşkanımızın özel isteğiyle Meclis’e girdi. Kendisinden çok şey bekleniyordu, geleceğin spor bakanı gözüyle bakılıyordu ama o TRT’den gelecek telife tamah etti, fırsatını bulunca da Erdoğan’ı ve ülkesini sattı. Bu durum, diğer “tuzluklar” için de geçerlidir.)
CHP’li “kardeşlerimizin” sorusuna gelince...
Başbakan Binali Yıldırım gerekli açıklamayı yaptı. Özetle “Bu partide FETÖ’cüler barınamaz” dedi.
Ben Yıldırım’ın “Bu partide FETÖ’cüler barınamaz” ifadesini başka türlü okudum...
İlk bakışta, “Biz buna müsaade etmeyiz” demiş olabileceğini düşünüyorsunuz.
Evet, aynı zamanda bunu demiş oldu. Çünkü (özellikle bu saatten sonra), buna müsaade edecek, hele FETÖ’cülerin varlığını hoşgörüyle karşılayacak bir “irade”, değil AK Parti’de, Türkiye’de bile yaşama şansı bulamaz. Ama dediğim gibi, Yıldırım’ın açıklamasını başka türlü okumak lazım.
FETÖ’cüler AK Parti’de barınamazlar.
Barınmak istemedikleri için barınamazlar. Daha düne kadar suçlanan, “mürteci” damgası yiyen, “laikçi darbelerin” gerekçesi olarak gösterilen bir kimliğin müntesibi görünmemek için barınmazlar.
Farklı kimliklerle sokulmak isterler partiye. Kemalist, liberal, solcu kimliğiyle... Çünkü “Milli Görüş”ten neşet etmiş AK Parti fikriyatını “öncelikli tehdit” sayarlar ve mesafe koyarlar. Nitekim 28 Şubat sürecinde böyle yapmışlardır. Hep “din dışı” alanlarda görünmüşlerdir. Ordudaki tasfiyelerden de “böyle yaparak” kurtulmuşlardır. (FETÖ’cülerin alamet-i farikası, “ruhsat”la kimlik değiştirmeleridir.)
CHP’li “kardeşlerimizin” farklı bir merak geliştirmeleri gerekiyor.
Mesela, “Devlette başlatılan temizlik hareketi ne zaman CHP’ye uzanacak?” diye sormaları...
Deniz Baykal’a kurulan kaset komplosunu merak edebilirler...
Mahmut Tanal, Enis Berberoğlu ve Eren Erdem adlı milletvekillerinin faaliyetlerine bakabilirler... (FETÖ’nün avukatlığını üstlenmiş bazı belediye başkanlarına ve Halk TV’deki faaliyetler kalamine de baksınlar.)
Son dört seçimi FETÖ’nün temin ettiği “kirli malzemeleri” tüketerek geçiren ve yeni hiçbir şey söylemeyen genel başkanlarının bazı tutumlarını teşrih masasına yatırabilirler.
Sevabına bir tüyo vereyim:
CHP’deki FETÖ’cü sayısı, AK Parti’de vehmettiklerinin en az 10 katıdır.
Biraz da buradan yürüsünler!