Koronun dillendirdiği tek bir cümle var. “Erken seçim olmasın!”
“Neden” diye soranlara ise, türlü türlü cevapları var. Koro burada yekpare ses vermiyor. Kimi diyor ki “Ak Partililer seçim sonuçlarından pişman olanlar var oyunu bu kez bize verir sanıyor ama yanılıyor.” Kimi diyor ki “2 ay sonra yeni bir erken seçim atmosferini Türkiye kaldırmaz.” Kimi diyor ki, “Millet koalisyon hükümeti kurmanızı istedi. Milletin kararına saygı gösterin.”
İyi de henüz koalisyon formülleri iflas etmedi ki, neden “Erken seçim olmasın” diye üst perdeden bir direnç var?
Yoksa masanızda seçimden sonra yapılan anketlerin sonuçları mı var?
Veya koalisyon hükümetlerinin “icra” konusundaki zayıflığı sizlerin iştahını mı kabartıyor?
MHP lideri Devlet Bahçeli erken seçim için tarih bile verdi biliyorsunuz; 15 Kasım 2015.
“Herkes istiyorsa biz de istiyoruz. 15 Kasım uygundur” diyor Bahçeli.
Aynı siyasi lider 2001 krizi sonrası koalisyon ortağıyken de “erken seçim” diyen isimdi. Çünkü biliyor olası koalisyon hükümetlerinin ömrü kısa, uyumu yoktur.
“Rüşvetçi Kemal”
Bir de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu formülleri var. Hani MHP lideri Devlet Bahçeli’ye diyor ya, “Gel Başbakan ol. Yeter ki hükümeti biz kuralım.”Akit gazetesi manşet atmış “Rüşvetçi Kemal” diye. Gerçekten hem azınlık hükümeti olacak, hem 3’ncü partinin genel başkanı başbakan olacak. Hem HDP bu hükümeti dışarıdan desteleyecek. Böylece Ak Parti denklem dışı kalacak, ülke selamete erecek öyle mi?
Bütün bunlar olurken akıl hocası diyor ki “MHP, Ak Parti ile koalisyon yaparsa HDP’nin oyları artar” adamın zihni ve dili “sanayi devrimi”terminolojisinde kalmış!
Bir de rasyonalite var. Gerçeklik bize bir şey söylüyor. Evet millet Ak Parti’yi 13 yılın sonunda tek başına iktidar olmaktan men etti. Evet Meclis temsil gücü çok yüksek bir yapıya büründü. Evet Türkiye’nin geçmiş müktesebatı koalisyon kültürünü de içinde barındırır.
Fakat, tek ve basit bir gerekçe ile erken seçim seçeneğini destekliyorum.
“Millet Ak Parti’ye ders vermek maksadıyla yaptığı ayarda kantarın topuzunu kaçırdı.”
Ak Parti’de birbirini suçlama eğilim
Buradan açıkça söylüyorum. Ak Parti, CHP, MHP ya da HDP ya da her hangi bir partinin tek başına iktidarından yanayım. Zira memleketimizde istikrarın tek parti iktidarlarıyla sağlanabildiğini gördüm.
Gelelim Ak Parti’nin eğilimlerine. Uzaktan, hatta çok uzaktan Ak Parti’yi takip ediyorum. Ve gördüğüm o ki, “suçlu arama, suçu bir başkasına atma”çabası tüm katmanlara bulaşmış. Oysa bu parti istişare mekanizmasını en iyi işleten parti olarak nam salmıştı. Bir şeyi daha iyi beceriyordu,rasyonel zekayı kullanmak.
Ak Parti kurmayları seçimin sonuçlarını hala tam anlamıyla sağlıklı değerlendiriyor görünmüyor. Suçu Beştepe’ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atma eğiliminde olanların maksadını anlayabiliyoruz. Yine meseleyi Ahmet Davutoğlu ekseninde tartışanların amacı da belli. Teşkilatların durumu, taban ile tavanın uyumu meselesi ise kocaman bir soru işareti!
Ak Parti’nin savruk halinden bir an önce kurtulmasında yarar var. Zira yüzde 41 oy almış ve Türkiye’nin en büyük partisi olarak hükümeti kurmak da gerektiğinde erken seçimi zorlamak da bu partinin birincil görevi.
Demedi demeyin.
TÜRGEV’in iftarı bana ne anlattı
TÜRGEV’in iftar yemeğine katıldım Okçular Tekkesi’nde. Cumhurbaşkanı Erdoğan da oradaydı. Davetlileri öğrenci masalarına dağıtmışlar çok bilinçli olarak. İyi de etmişler. Bizim masada 7 kız öğrenci ve bir anne vardı. Hepsi ile tanışıp hal hatır ettik. Pırıl pırıl gençler. Hepsi TÜRGEV’in yurtlarında kalmış, sonunda okullarını bitirmiş, mezun olmuşlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yemekte yaptığı konuşmada şöyle dedi, “Vakfa (TÜRGEV) yönelik saldırıların sebebi bu çatı altında yetişen gençlerin inançları, tarihleri, kültürleri, medeniyetleri konusunda elde edecekleri müktesebatlarıdır.” Şimdi filmi geriye alalım ve 17/25 Aralık darbe sürecinde TÜRGEV’in ismini neden kirletmek istediklerini bir kez daha düşünelim. Maksatları, kendileri dışında hiçbir yapının geleceğimiz olan nesillere kol kanat germesinin önüne geçmek değil miymiş?