AK Parti ve MHP’nin yerel seçimleri erkene alma konusunda hızlı bir mutabakat sağlaması, günü birlik bir diyalogun ifadesi mi, yoksa yakın geleceğe dair işaretler veren bir yeni siyasi duruşun işareti mi?
Bu soruya cevap ararken, sadece iç siyasete değil, genel anlamda bölgede olup bitenlere, özel bir parantez olarak Kürt sorunu ve terör belasına bakmak daha doğru olacak.
Dünkü yazıda da ele almaya çalıştım. Türkiye’de siyasetin kodları yeniden yazılıyor ve bu sürecin en belirleyici aktörü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. En tuhaf olan ise şu: Erdoğan bir yandan kendisinin merkezinde yer alacağı yeni siyasi bloğu tarif ederken, diğer yandan da ‘karşı’ bloğu tarif etmek zorunda kalıyor.
Zira şimdilik CHP ve BDP’nin yer aldığı bu bloğun büyük parçası, yani Kemal Kılıçdaroğlu CHP’si, nerede duracağını tarif etmeye cesaret edemiyor.
***
CHP’nin Kürt sorunu ve geniş anlamda bölgemizde yaşanan sorunlar karşısında gösterdiği tavrın, henüz Soğuk Savaş dönemini aşamamış olması, elbette ciddi bir soru işareti. Hele Suriye konusunda dönüp dolaşıp 27 Mayıs Baasçılığını yeniden üretmeye savrulması hakikaten garabet.
CHP’nin 2011 seçimleri öncesinde özellikle güneydoğudaki çalışmalar sırasında verdiği mesajlar, listesine aldığı isimlerin sahip olduğu tecrübe cidden önemliydi. Ancak CHP bu koridorda yürümeye siyaseten cesaret edemedi, halihazırda da böyle bir cesareti henüz yok. Ancak eğer yakın geleceğin siyasetinde var olmak istiyorsa, kendisini gözden geçirip bu sorunlar üzerinde yeni sözler söylemek dışında seçeneği yok.
BDP’nin kendisini oyun dışı bırakmak için gösterdiği çabaya bakılırsa, yeni dönemde Kürt sorunu başta olmak üzere kritik alanlarda ciddi bir boşluk ortaya çıkacak. Tam bu aşamada CHP nasıl bir söylemle veya tezle sahnede olacak. İşte bu tavır gelecek için son derece belirleyici olabilir.
***
AK Parti ve MHP arasındaki yakınlaşmaya gelince. Mevcut gelişmelere bakarak bu süreci, ‘Erdoğan artık şahin bir siyaset izliyor, bu nedenle MHP’yi yanında tutmak istiyor’ şeklinde anlamak, hem yetersiz, hem de yanlış bir yaklaşım.
Öncelikle, Türkiye’nin hala en ciddi ihtiyacı, geniş kesimlerin mutabakatıyla hazırlanacak bir anayasa. Terör, Suriye’de olup bitenin yansımaları üzerinden ortaya çıkan yeni sorunlar, bu gündemi geriye atmış görünse de, gerçek değişmiyor. Sular biraz durulduğunda anayasa gündemi yeniden kendisini hissettirecek.
Bir yeni anayasanın ihtiyaç haline gelmesi ve farklı kesimlerin bu sürece katkı sağlaması, sadece siyasetin değil, neredeyse yakın geleceğin yeniden düşünülmesi ve şekillendirilmesi anlamına geliyor. Yeni bir anayasanın, sanki sadece özel bir sorun yahut belli bir kesimin ihtiyaç ve talepleri üzerinden ortaya çıkacağı kaygısı, ifade edilmese de geniş kesimlerde hissediliyor.
Kim ne derse desin, MHP son dönemde yaşanan gerginlik ve çatışmalar dahil, hemen her konuda son derece dikkatli bir dil kullanıyor. Bunun ne kadar değerli olduğunu da hepimiz biliyoruz. MHP bu duruş ve çizgisiyle mutlaka anayasa sürecine katkı sağlamalı. Bunu en sağlıklı biçimde gerçekleştirmek için de diyalog kanallarının sonuna kadar açık olması zorunlu.
Zor bir dönem. Sorunlar üzerinden değil, katkılar üzerinden oluşacak mutabakatların değeri çok daha fazla.