Siyasal partileri birbirinden ayıran en temel husus ideolojik mi oldukları yoksa kitle partisi mi oldukları.
Pek çok siyaset bilimci Ak Parti’yi merkez sağ bir parti olarak tanımlayacaktır. Parti yöneticilerinin “muhafazakar demokrat” sıfatını kullanmalarının sebebi de partinin seçmen kitlesini alabildiğince geniş tutma iddiasından kaynaklanıyor olmalı. Demokrasi her yurttaşın kendini en iyi ifade edebileceği rejim, muhafazakarlık ise Türkiye’de toplumun ekseriyeti için kullanabileceğimiz bir nitelemedir.
Parti yöneticilerinin İslamcı geçmişleri, bugün de İslami hassasiyetler taşıyor ve bunu siyasetlerine yansıtıyor olmaları AK Parti ile “muhafazakar merkez” arasında bir mesafe olduğu anlamına gelmez. Bu tespit, merkez sağ dediğimiz kesimin din ile bağının gevşek olduğu varsayımına dayanıyor. Oysa merkez sağ dediğimiz kesimim din ile ilişkisi zannedildiği kadar pragmatik değildir. Ve ayrıca bu kitle, bugüne kadar sandıktaki tercihi tarafından hep yüz üstü bırakılmıştır, ya da desteklediği siyaset darbe ile alaşağı edilmiştir. Merkez sağ dediğimizde üzerine konuştuğumuz kesime askeri ve bürokratik elitlerin, Demirel gibi seçim meydanında bol keseden atıp iktidar olduktan sonra verdiği sözü unutan siyasetçilerin özür borçları vardır.
Dindarlık ve merkez sağ
Merkez sağı nasıl tanımladığımız neden önemli? Önemli çünkü, ideolojik taassubu yok diye merkez sağın tercihlerini tamamen faydacılık üzerinden yaptığını düşünürsek feci halde yanılırız. Ne olanı anlayabilir ne de olacak hakkında bir kestirimde bulunabilirsiniz
“Mesela AK Parti, İslamcı sokak gösterileriyle kendini özdeşleştirerek radikalleşiyor” yorumu ilk etapta “hakikaten ya, doğru” dedirtebilir. Ama biraz düşününce Mısır ve Suriye halkı için miting yapmanın radikallikle hiç alakasının olmadığı, sokağa çıkmayan çok daha kalabalık bir kesimin de dualarıyla Mısır ve Surie halkına kalben destek verdikleri görülecektir. Ak Parti “radikal İslami” bir kesimle angaje oluyor değil. Sorun şurada; sizin merkez sağ dediğiniz kitle o kadar da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen bir kitle değil.
Yanıldığınız yer burası.
Öyle olsa iradesi gaspedildikten sonra yapılan ilk özgür seçimlerde yine bildiğini okur mu?
Açıkcası AK Parti’nin İhvan’ın siyasi kolu olan Hürriyet ve Adalet Partisi’ne ve Cumhurbaşkanı Mursi’ye verdiği destek haklıdan yana olmak adınadır. Bu desteğin kitledeki yansıması elbette dini motifler taşıyacaktır, zira din kardeşliği seküler sol kesimlerin anlamakta zorlanabilecekleri kadar güçlü bir bağdır.
CHP’de sekterizm tehlikesi
Gelelim CHP’ye. CHP herkesin bildiği gibi kendini İsmet İnönü ile birlikte “merkezin solu”nda konumlandırmış, 90. yaş günününde kurucu ideolojinin 6 okunu hala uhdesinde taşıyan bir siyasi partidir. Peki CHP radikalizmden ne kadar uzaktır? Bana kalırsa AK Parti için yapılan “radikalleşiyor” analizi daha çok CHP için geçerlidir. Zira Kılıçdaroğlu, Gezi’nin katmanlarını birbirinden ayrıştırmaksızın, vandalizm ve küfrün eşlik ettiği eylemleri, “gençlerden öğrenmemiz gereken çok şey var” diyerek takdir etmişti.
CHP, AK Parti’yi Suriye’deki muhaliflere destek verdiği için “Sünnicilik” yapmakla suçlarken Kılıçdaroğlu’nun (bence) bir darbe ile genel başkan koltuğuna oturtulmasından sonra sonra CHP giderek gayri Sünni unsurların ittihat mercii olmuştur. Bu görüntü CHP içinde de rahatsızlıklara yol açmaktadır.
Söylemleriyle sekterizme en çok karşı olan CHP bugün açıkcası böyle bir görüntü arzetmektir.
Şiddet içermeyen darbeyi telin eylemlerine iki tekbir getirildi diye radikal yakıştırması yapanlar CHP’yi nereye koyuyorlar? Eli molotoflularla aynı keyefe mi?
Asıl kim radikalleşiyor, bir kere daha düşünmek gerek.