Başlığa bakıp, MHP’nin “olunmaması gereken” bir parti olarak değerlendirildiğini asla düşünmeyin!.. Gazeteciyim, partileri, siyasetteki yerlerine göre değerlendiririm ve o yerlerin de önemli olduğuna inanırım.
MHP, merhum Alpaslan Türkeş liderliğinde 1969 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin adını değiştirerek Türk siyasi yaşamındaki yerini aldığında 14 yaşında bir ortaokul öğrencisiydim ve rahmetli babamın yakın dostlarından bazıları Adana’daki o toplantının heyecanlı anılarını evimizdeki sohbet masalarında hayli paylaşmışlardı.
MHP, Türk milliyetçi hareketinin “tepkici” kanadını o yıllardan bugüne temsil ediyor ve Türk siyasi yaşamındaki meşru çizgisi asla tartışılamaz.
Seçmen, bu partiye, koalisyon ortaklıkları dışında tek başına ve belirleyici bir iktidar şansı da tanımadı bugüne kadar...
MHP tarzı partilerin siyasette ulaşacağı sınırlar var. Seçmen, Türkiye gibi çok kültürlü bir toplumda “sert milliyetçi söylemlerin”, toplumsal fay hatlarının derinleşmesine neden olacağını öngörerek oyunu kullanır. Bir yanı ise, bu tür bir partinin varlığının “başka kesimlerin maceracı”senaryoları açısından iyi bir emniyet halkası oluşturduğunu düşünür.
Bu yönüyle baktığınızda, kurucu liderinin “her türlü milliyetçiliği ayağımın altına alıyorum” dediği AK Parti, bazı çok özel koşularda MHP’ye oy kaybetme riski taşır ama, düşünce zemini olarak aynı tabanın farklı tonunda bir parti olduğu sıradan bir önyargıdan ibarettir.
AK Parti, “demokratikleşme ve vesayet güçleriyle mücadelenin” partisidir. Etnik/dini gerginlik tuzağı, başka partiler açısından oy devşirme alanı olabilir ama, AK Parti için sonun başlangıcıdır.
AK Parti “Türkiye Türklerindir” demedi...
CHP ve MHP’nin güneydoğuda yaşadıkları siyasal zayıflık göz önünde bulundurulduğunda AK Parti’nin bütün Türkiye’yi kapsayan oy potansiyeli ile aynı zamanda bir Kürt partisi de olduğu gerçektir. 7 Haziran seçimindeki Kandil kaynaklı baskıcı politikalar ve silahla şantaj çizgisi bu bölgedeki geleneksel oy sistemini biraz değiştirmiş olsa da, iktidar partisinin HDP karşısındaki tek siyasi güç olduğu tartışılamaz.
Bu nedenle; MHP lideri Devlet Bahçeli, adına “çözüm süreci” dediğimiz demokratikleşme çizgisine kesin bir dille karşı çıkabilir, Meclis’teki 80 HDP’li milletvekilini de “yok sayabilir...” Bu, onun geleneksel çizgisinin doğal sonucudur, ama AK Parti’nin aynı çizgide buluşması mümkün değildir.
AK Parti, bütün çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, bir partinin “silahlı kanadının” olmasına karşı çıkıp, o silahlı kanada karşı demokrasiyi korumanın yollarını arayabilir, ama “Kürt siyasi hareketinin” silahı dışlayan tüm unsurlarıyla teması kesmesi düşünülemez...
Kürtler tedirgin edilmemeli...
Yaşadığımız olaylar zincirinde Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt vatandaşlarıyla bir hesaplaşması yok, aksine, onlar adına silahı eline almış ve Kürt coğrafyasına kan ve gözyaşı taşımaktan başka bir işe yaramayan bir terör grubuyla mücadele var.
Halkın yüzde 13.5 oyunu almış, Meclis’e 80 milletvekili sokmuş, irili-ufaklı 102 yerel yönetimde işbaşında olan HDP, bugün, PYD’nin Suriye’deki varlığından daha güçlü bir siyasi varlığa sahip bu ülkede ve demokrasi zemininde kimse, bu duruma ses çıkardı mı, hayır!.. Ama Demirtaş, Reuters’a yaptığı açıklamada, PKK’nın silah bırakıp Türkiye sınırları dışına çıkmasının “imkansız” olduğunu açıkça “itiraf edebiliyor...”
Memleketi bu hale getiren, 7 Haziran seçimi sonrası doğduğuna inandığı siyasi boşluktan, Türkiye sınırları içinde bir bölgeyi “kantonlaştırmak”isteyen bu örgüt oldu. Örgüt, tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı “Beyaz Türk” desteğini, holdinglerin patron katlarında ve ABD’nin bir eyaletinde oluşturulmuş karargahta planlanan “bizim çocuklar darbesi” senaryoları nedeniyle de arkasında buldu!..
Güneydoğu’nun “Rojavalaşması”, Türkiye’nin Suriyeleşmesi değildir, Balkanlaşmasıdır. Gözleri dönmüş bir şekilde, “Yapamıyorsanız çekin gidin” manşetleri atanların bu ülkeye hazırladıkları son budur.
Balkanlaşma, MHP ve HDP’nin oylarını değil, mezarlıklardaki genç insanların sayısını artırır.
İşin adını koyalım...
Net gerçek: Kürtler’le savaşmıyoruz!.. Onlar adına silaha sarılmış, “kantonlaştırdığı” her coğrafyada, farklı etnik grupların yanında “kendisi gibi düşünmeyen” Kürtleri de hedef alan bir terör grubuyla mücadele ediyoruz...
Açık konuşalım: PKK ve onun terör/siyasetteki uzantıları bu coğrafyadaki Kürtler’in tamamını temsil etmiyorlar. Bunu isterseniz, Kobani’den Rakka ve Kuzey Irak’a sürgün edilmiş veya 7 Haziran’da oyunu kullanırken siyasi tercihinden çok köyünün terör karşısındaki yalnızlığını düşünen yüzbinlerce Kürde de sorabilirsiniz...
O zaman... Teröriste anlayacağı dilden konuşacağız, işinde gücünde olan Kürt kardeşi de rahatsız etmeyeceğiz...