AK Parti 8. Olağan Kongresini gerçekleştirdi. Her zamanki gibi 'şaibesiz', iyi hazırlanmış bir kongreydi. İlk kez kongreyi yerinde değil de televizyondan takip ettim. Salonun coşkusunu hissetmenin, Türkiye'nin dört bir yanından kongre için gelen partililerle konuşabilmenin verdiği gazetecilik hazzı farklı, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği mesajlar bence bu kongreyi yeterince ehemmiyetli hale getiriyordu zaten. Dolayısıyla yazıda kongrenin genel havasından çok Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının içeriğinde önemli bulduğum, altını çizdiğim hususlara değineceğim.
******Malum son yerel seçimlerde AK Parti'nin özellikle büyük şehirlerde CHP'ye kaybetmesi çok ciddi şok etkisi yaratmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için partisi göz bebeğidir; bunu herkes bilir. Ancak yeri geldi mi partisini en ağır şekilde eleştirmekten de çekinmez. Seçimin hemen ertesinde Cumhurbaşkanı'ndan bu tür çıkışlar gördük. Sebeplerin enine boyuna tartışılacağını ve gereğinin yapılacağını söylemişti. Seçim sonuçları ve Cumhurbaşkanı'nın bu eleştirel tavrı toplumda AK Parti'de hızlı ve ciddi bir değişim beklentisi oluşturmuştu. Ancak Cumhurbaşkanı, yine bugüne kadar sergilediği iş tutuş biçiminden gördüğümüz üzere fevri davranmayan, zamana yayan ve gözlemleyen bir taktik izledi. Bana kalırsa bunun iki sebebi vardı, birincisi AK Parti gibi devasa bir yapıyı kırıp dökerek çalıştıramazsınız. Bu siyaset bilmezlik olur. Seçim günü gelip çattığında köy köy kapı kapı dolaşacak olanlar, herkesin çok kolay atıp tuttuğu AK Parti'nin mahalle teşkilatından genel merkezine kadar Erdoğan'ın gözünde bir ve aynı olan neferleri. Erdoğan halkla iletişimi en yüksek lider, popülaritesi kuşkusuz partisini çok ilerisinde ama siyasetin parti eliyle yapıldığını bilen ve içinde her eğilimden insanı barındıran bu devasa partiyi çalıştırabilen bir lider.
Diğer sebep ise bence, değişimi bir miktar öteleyerek değişimin yaratacağı enerjinin sönümlenmesinin önüne geçmekti. Çünkü hükümetin uyguladığı katı ekonomi politikası sonuç verene kadar özellikle maaşlı vatandaşlar için genel memnuniyetsizlik devam edecek. Burada sonuç almaya başlamak öncelikli hedef. Henüz o noktaya gelmiş olmasak da 1 yıl önceye göre daha yakınız. 2025 sonu itibariyle daha hissedilir bir iyileşme beklentisi yüksek.
******Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın manifesto olarak lanse edilen kongre konuşmasında çok sayıda önemli başlık vardı, hepsine değinmek kuşkusuz zor ama bana kalırsa konuşmasının en önemli kısmı, "terörsüz Türkiye" vurgusundaki kararlılık ve "Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi" Türkiye'nin tüm farklıklarını içine alan "Birlikte güçlü Türkiye" vurgusuydu.
Erdoğan, bu ülkede kimlik siyaseti yapmadan farklılıkların demokratik temsilini normalleştiren bir lider oldu. 'Terörsüz Türkiye'nin, farklı toplum kesimlerinin taleplerinin daha rahat konuşulabilmesinin de şartı olduğunu ifade etti.
"Türk'e de Kürt'e de Sünni'ye de Alevi'ye de hiçbir faydası olmayan dış kaynaklı fitne ürünü" sözleri, "toksik demokrasi" dediği şeyin içini neyle doldurduğunu anlatıyordu. "Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Aleviler olarak hep beraber kenetleneceğiz" ifadesi, AK Parti'nin Türkiye'deki etnik ve mezhebi mozaiği bir tehdit değil zenginlik olarak gördüğüne işaret ediyordu. Türkiye'de bu kavramları kendi doğallığı içinde kullanan; bu kimlikleri gizlenmesi gerekmeyen aksine Türkiye'nin sahibi unsurlar olarak zikreden ilk lider oldu. Ve tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, etnik ve mezhepsel kimlikleri siyasetin araçları olarak kullanmaya çalışılmasını da sonuna kadar eleştirdi.
******Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde AK Parti Türkiye'nin 22 yılına damga vurdu, saymakla bitirilemeyecek kadar çok şey değişti bu 22 yılda. Sadece Erdoğan'ın konuşmasında yer alanlar bile, AK Parti'nin kendinden büyük bir parti olduğunu gösteriyor. Partinin 8. Olağan Kongresi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bundan sonraki siyasi serüveni açısından da önemli.
Yazıyı Cumhurbaşkanı'nın konuşmasından bir alıntıyla bitireyim:
"Terörle siyaset, terörle demokrasi aynı anda bir arada bulunamaz. Bunun için 'Ya terör ya demokrasi' diyoruz, 'Ya silah ya sivil siyaset' diyoruz. Şunun bir defa altını kalın çizgilerle tekrar çizmek mecburiyetindeyim; Türk'e de Kürt'e de Sünni'ye de Alevi'ye de hiçbir faydası olmayan dış kaynaklı fitne ürünü bir literatür yığınıyla boğuşmaya vaktimiz yok. Yeni bir dünya kurulurken, terör belası başta olmak üzere, Türkiye'nin safralarından kurtulması gerekiyor. Terörün, şiddetin, silahın karanlık gölgesinin ülkemizin ve bölgemizin üzerinden tamamen çekileceği günler inşallah çok yakındır. Türkler, Kürtler, Araplar olarak hep beraber kenetlenecek, tam 40 yıldır evlatlarımızın kanı üzerinde yükselen terör duvarını yıkıp atacağız. Terör sorunu ortadan kalktıktan sonra demokrasiden kalkınmaya, kardeşlikten bölgesel entegrasyona yeni bir dönemin kapıları Allah'ın izniyle açılacaktır."