Bu haberi yapan site AK Parti demiyor elbet, AKP diyor!
Medya faresi adlı siteye göre ilk kurşunu atan da benmişim!
Merak edip haberi okuduğumda gördüğüm ilk şey sözlerimin eksik aktarıldığı oldu.
Olayın aslı şu...
Ulusal Kanal’da Sinem Fıstıkoğlu benimle bir söyleşi yaptı.
Bana “Bütün yetkilerin tek bir kişide toplandığı iddiası” sorulduğunda ben “Külliyede bütün yetkilerin tek bir kişide toplandığı iddiasına katılmıyorum. Böyle bir şey yok. Bütün yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistem asla sağlıklı olmaz” dedim.
Sonra Cumhurbaşkanımızın gerçekte herkesten çok istişareye önem verdiğini, tüm kararlarını da geniş katılımlı istişareler neticesinde verdiğini, işbu iddiaların liderimize yapılan büyük bir haksızlık olduğunu vurguladım.
Dediklerim bir bütün olarak bunlar.
Ben açık bir dille “Bütün yetkilerin tek adamda toplandığı” iddiasına katılmadığımı belirtiyorum. Malum mecralarda dediklerimin önü kesiliyor. Sadece “Tek kişide yetkilerin toplandığı bir sistem sağlıklı olmaz” ifadem üzerinden “ilk kurşun” yakıştırması yapılarak çarpıtma yoluna gidiliyor.
Tabii ki yeni sistemin revize edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Külliyedeki yapılanma ve kadrolaşma bağlamında bir değişime elbette ihtiyaç var.
O malum çevreler şunu bilsinler: Benden Reis’e ihanet çıkmaz!
İhaneti de ihanetçileri de başka yerde arasınlar!
ERDOĞAN DA FP’DEN AYRILMADI MI?
Bu iddia son günlerde sıkça gündemde tutuluyor.
Erdoğan liderliğini tasfiye etmeyi ve AK Parti sosyolojisini parçalamayı hedef alan ayrılmaların “ihanet” olarak tanımlanması karşısında Erdoğan’ın da vakti zamanında Erbakan’ın FP’sinden ayrılarak kendi partisini kurma yoluna gittiğini söyleyenler ya bilmeden konuşuyorlar ya da çarpıtma yoluna gidiyorlar.
İkisi birbirinin aynı değil.
Tane tane anlatayım...
BİR: Erdoğan asla lideri olan Erbakan’a ihanet etmedi. Onun siyasi düşmanlarıyla işbirliği yoluna gitmedi. “Erbakan’ın tasfiyesi”ne odaklı karşı cenahla ittifak projeleri içinde asla yer almadı.
FP içinde Gül üzerinden o tarihte kendisi cezaevinde olduğu için yeni bir anlayışla siyaset yapmak adına mücadeleye girişti.
Erbakan “Siyasi yasaklı” idi.
Erdoğan Erbakan liderliğine karşı çıkmadı. Sadece Erbakan’ın partinin başına atamak istediği isme ve siyaset tarzına itirazı vardı.
Ve o tarihte Erdoğan’ın arkasında durduğu isim Abdullah Gül’dü.
Bugün Erdoğan “siyasi yasaklı” değil. Partisinin başında bulunuyor.
Erdoğan liderliğini tasfiye ve AK Parti kitlesini bölerek zayıflatmaya çalışan dış güçlerin içerdeki siyasi piyonlarına karşı canhıraş bir şekilde mücadele veriliyor.
Tam da bu süreçte Gül bu “karşıt kamp”ın “ortak adayı “ olmayı kabul edecek bir yere savruluyor.
Davutoğlu Erdoğan düşmanı kampın değirmenine su taşıyor.
Gül ve adamları ile Davutoğlu ve yandaşlarının yaptıkları AK Parti içinde kalarak kendi anlayışlarına uygun yeni bir yönetim modeli oluşturma mücadelesi vermek değildir.
Dolayısıyla Erdoğan’ın FP içindeki mücadelesiyle onların tavrını bir tutmak yanlıştır.
İKİ: Erdoğan ve arkadaşları FP kapatıldıktan sonra kendi partilerini kurma yoluna gittiler. Oysa Gül (Babacan) ve Davutoğlu AK Parti hâlâ bu ülkenin en güçlü partisi olarak iktidarda iken ayrılıp kendi partilerini kurma yoluna gidiyorlar.
Diyeceğim o ki sapla samanı kimse birbirine karıştırmasın.
Erdoğan’ın hayatında ihanet yoktur.
Kendi ihanetlerine bile Erdoğan’ın geçmişi üzerinden kılıf arayanların namertliğine söyleyecek söz bulamıyoruz.
Kimse kimseyi zorla hiç bir yerde tutamaz.
Sırf ayrılıp kendi partilerini kurmak istedikleri için birilerini “ihanet”le suçladığımız iddiası zinhar doğru değildir.
Kendi adıma ben “üst akıl” diye tanımladığımız küresel güçlerin Erdoğan liderliğini tasfiye ve AK Parti sosyolojisini lime lime etme projesinin “ihanet projesi “ olduğuna inananlardanım.
O yüzden bu projeye içimizden destek sunan -ister soyadı Gül, Babacan olsun, ister Davutoğlu- herkesi “hain” olarak görürüm.