Ak Parti 14 yıldır iktidarda. O gün 4 yaşında olan çocuk, bugün ilk seçmenler arasına giriyor. Yani bu gençler Ak Parti döneminde yetiştiler.
- 7 Haziran seçimlerinde görüldü ki ilk defa oy veren genç seçmenler nezdinde Ak Parti dördüncü sırada tercih ediliyor. Ak Parti’nin gençlerde aldığı oy, Türkiye ortalamasının yarısından az. 7 Haziran sonrasındaki iç muhasebe buluşmalarında en çok “Gençlerde nasıl karşılık oluşturulabilir?” sorusu üzerinde durulduğunu biliyorum.
- Ak Parti bu iktidar yıllarında çok önemli hizmetlerde bulundu. Yollar, köprüler yaptı, tüneller açtı, sağlık hizmetlerinde dünya standardını aşan gelişmeler sağladı vs. Bu hizmetlerin toplumda yüzde 50 civarında bir seçmen karşılığı oluşturduğu biliniyor. Peki ama aynı karşılığı neden gençlerde oluşturamadı?
- 18 yaş, ilk ve orta öğretimin tamamlandığı ve üniversite döneminin başladığı zaman dilimi. Yani 18 yaşa, ilk oy verme dönemine gelinceye kadar 12 yıl eğitimden geçiyor çocuklar - gençler. Bir soru şu: Acaba eğitim insanların siyasi eğilimini de etkileyen ögeler taşır mı, gençliğin siyasi eğilimi, ülkedeki siyasi atmosferden etkilenir mi? Bu sorunun cevabı, genç seçmende şu veya bu partiye yönelişin yoğunlaşması veya azalması şeklinde ortaya çıkıyor.
- Ben yıllardır eğitim üzerine yazıyorum, konuşuyorum ve eğitimi “Türkiye’nin geleceğini inşa” meselesi olarak değerlendiriyorum.
- Genç bir nüfusumuz var, diyorum, birçok ülkenin nüfusundan fazla (17 milyon) öğrencimiz ilk ve orta öğretime devam ediyor. Buna üniversiteye gidenlerimizi de eklediğimizde müthiş bir potansiyel ortaya çıkıyor.
- Ak Parti’nin eğitim alanındaki performansına bakıyorum, sonra. 14 yılda 6 bakan değişmiş ve en son bakan, Milli Savunma Bakanlığı’ndan gelmiş. Benim kanaatim şu: Ak Parti’nin en az başarı gösterdiği alan milli eğitim. Bu, o alanda bir şey yapılmadı demek değil, ama mesela ekonomide, mesela sağlık alanında, ulaştırma alanında olduğu gibi hazırlıklı gelinmedi o alana, diye düşünüyorum.
- Dedim ki, Sayın Cumhurbaşkanı eğitim alanında bir seferberlik başlatsın. Toplum çok kutuplaştı, dedim, eğitim alanı ise, anaokulunda çocuğu olandan doktora yapan evladı bulunanlara kadar hemen her ananın, babanın, dedenin, ninenin ortak meselesi. Dindar olanın da, inançsız olanın da “evlad” dediğinde yüreği kıpırdar. Geniş yelpazeli bir seferberlik başlatılsın, eğitimde bir hamle yapalım ve bu genç nüfusu ülke için özgül ağırlığı yüksek bir insan sermayesi haline getirelim.
- Yelpaze içine Aydın Doğan’la Ertuğrul Özkök’ün ismini de yazdım. Hani ne denir, yazmaz olaydım. Olay ana gündemden koptu, bir Aydın Doğan- Ertuğrul Özkök meselesi haline geldi. Anladım ki bazı arkadaşlarımızın öyle eğitim falan diye bir memleket meseleleri yok. Yani ben “Cumhurbaşkanı Aydın Doğan’la, Ertuğrul Özkök’le de görüşsün” dediğimde bu, Cumhurbaşkanı’nın Doğanlaşacağı, Özkökleşeceği, benim Doğan grubu ile ilgili tüm rezervlerimden vazgeçeceğim anlamına mı geliyor yoksa Cumhurbaşkanı’nın önderlik edeceği bir kampanyaya “En karşıtlar”ın bile katkıda bulunacağı anlamına mı? Ben orada Güler Sabancı’nın adını da zikrettim, Aziz Sancar’ın adını da, MÜSİAD’ı da zikrettim, TÜSİAD’ı da...
-Diyorum ki, Cumhurbaşkanı, evet Cumhur’un Başkanı’dır. Şu an tartışılıyor ama “fiili - fiili” diyoruz ya, gerçekten “fiili” olarak tüm Cumhur’un yüreğini tutan bir seferberliğe imza atarsa, çok daha “Fiili” Cumhur-Başkanı olur.
-Diyorum ki, bir gün Cumhurbaşkanımız, ister benim çağrıma cevap vererek, ister kendi inisiyatifleri ile böyle bir “Eğitim seferlerliği” başlatır, “Gelin ele verelim, bu ülkenin çocuklarını uçuralım” der, sağı-solu, muhafazakarı - laiki el ele tutuşmaya çağırır, o zaman benim çok sevgili arkadaşlarım da gerçeğe uyanırlar. Bizim fitne-fücura muhatap olmamız da, bazı şeyleri erken söylemiş olmanın ceremesi olur.
- Benim eğitim derdim siyaset derdi değil ama sırf siyasi akılla bakıldığında da ortada çok ciddi bir gençlik sorunu bulunuyor.
Ne demiş Üstad?
“Bir gün anlaşılır şiir
Çoğu gitti azı kaldı.
Ekmek gibi azizleşir,
Çoğu gitti azı kaldı.”