Ekonomi sahada AK Parti'nin elini zayıflatır zannedenler yanıldı. Bilakis AK Parti'nin işini kolaylaştıran bir işlev görmeye başladı bile diyebiliriz.
Bir mahalle kasabının, her zamanki müşterisi olan ailenin kızına karne muhabbeti sonrası "Bu da benim karne hediyem olsun" diye bir pirzola fazla koymasını dile dolayanlar kendi çaresizliklerini örtmeye çalışıyor.
Her şey güllük gülistanlık diyecek halimiz yok ancak, içinden geçtiğimiz süreci bir ekonomik kriz olarak tanımlamak doğru mu?
Bankaların hepsi yüksek kâr ederken, sanayici çalıştıracak ara eleman bulmakta zorlanırken, ihracat tarihi rekorlar kırarken, işsizlik oranları her geçen gün düşerken, ekonomik büyümede dünya sıralamasında ilk 5'in altına düşmezken, mağazalar, yeme içme yerleri, eğlence mekanları, oteller ful kapasite çalışıyorken bir ekonomik krizden çok enflasyonist bir süreçten geçiyoruz denilebilir.
Peki bu sadece bizde mi böyle? Tabii ki hayır.
Bizde enflasyon daha yüksek evet ama bu hep böyleydi. Enflasyonun tek haneli rakamlara indiğini biz ilk kez yine AK Parti iktidarları sayesinde gördük. Dolayısıyla bu dönem de geçicidir ve mevcut yönetim, enflasyonu makul seviyelere indirebilecek tecrübe ve beceriye sahiptir.
Dünyada durum nedir? Pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın olumsuz etkilerini ekonomik alanda güçlü ekonomiye sahip Batı ülkeleri de çok şiddetli hissetti. Hatta onlarla kıyaslandığında Türkiye'nin toparlanma kabiliyeti ve seyri çok daha iyi.
Muhalefetin iddialarını takip edin ya da ne amaçla yapıldığı çok belli sokak röportajlarını izleyin; Türkiye'yi ABD ve Almanya ile karşılaştırıyorlar. "Ekonomi iyi diyorsunuz da bakın ABD'de şöyleyken şöyle. Almanya'da böyle...." Bu cümleleri kuranların ahmaklıkları bir yana bunları duyduğumuza sevinmeliyiz. Türkiye artık ekonomik büyüklük olarak değilse bile halkının refahı açısından ABD ve Almanya gibi ülkelerle kıyaslanabiliyor. Bu bir başarıdır.
Bu başarının bir tarafında kuşkusuz çalışkan insan sermayemiz var. Onlar hep vardı, ama farklı olarak ilk defa uzun süren ve kesintisiz şekilde risk alabilen güçlü bir siyasi liderlik şansı yakaladık.
Ülkesinin yatırımcısını her zaman destekleyen, dış ülkelerle ticaret hacmini geliştirmek için yerli sanayicilerini yabancı yatırımcılarla bir araya getiren, savunma sanayinden enerjiye, otomotivden tarıma her alanda kalkınmacı bir vizyonla ülkesine değer katmayı şiar edinmiş bir lider Tayyip Erdoğan. Onun sayesinde Türkiye her açıdan aktörleşti, göze geldi ve bu yüzden de hedef oldu.
2013'ten bu yana da aleni şekilde saldırılara maruz kalıyor.
Tüm bu süreçlerin akabinde tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi ve arkasından tahıl ve enerji ihtiyacının iki tedarik ülkesi arasındaki savaşın yarattığı ekonomik sıkıntıyı en iyi yöneten ülkelerden biri oldu Türkiye. Üstelik kendi tarzından taviz vermeden. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ısrar ettiği düşük faiz kuruna sadık kalarak ve yatırımcıyı desteklemeye devam ederek...
Bu süreçte muhalefetin elinde iktidar partisine karşı kullanabileceği tek şey hayat pahalılığı olarak belirginleşti. Fakat muhalefet bunu da değerlendiremedi. Çünkü vatandaş "Hayat pahalını düzeltecek ve vatandaşı enflasyona karşı koruyacak tek kişi var o da Erdoğan" demeye başladı. Hatta ekonomi kötü diyenler için Erdoğan'ın liderliği daha da önemli hale geldi. Çünkü Türkiye'nin dümenini -iyi günde hadi neyse de- kötü günde kime emanet edersiniz diye sorulduğunda Erdoğan açık ara öne çıktı.
Hülasa söylemek istediği şu; IMF'ye olan borcunu kapattığı 2013'ten bugüne bağımsız hareket edememesi için Türkiye'ye her türlü baskıyı yapanlar, darbeyi bile deneyenler, terörle terbiye etmeye çalışanlar başaramadı.
"Vesayet masası "kurdurup "güçlerinizi birleştirin sandıkta devirin" diye akıl verenlere rağmen başaramayacaklar çünkü vatandaş bunlardaki beceriksizliği ve samimiyetsizliği görüyor. İplerinin başkalarının elinde olduğunu fark ediyor.
Sahaya indikçe, konuştukça, çarşı pazar dolaştıkça vatandaş size anlatıyor...
Hayat pahalı evet, ama tünelin ucundaki ışık göründü. Gün gün daha iyiye gidiyor.