Parlamento’da görüşülen, muhtemelen hala komisyon aşamasında ve ismi “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısı” olan bir metin mevcut.
Bu tasarı kanunlaşır ve Anayasa Mahkemesi iptal etmez ise, muhtemelen CHP bu Kanunu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağı için böyle yazıyorum, Cumhuriyet tarihinin idari teşkilatlanma mantığında önemli ve önemli olduğu ölçüde de olumlu değişiklikler gerçekleşmiş olacak.
Büyükşehir Belediyesi yetki sınırlarının il sınırları ile örtüşmesi, bu yetki genişleme alanına girecek köylerin mahalle statüsü kazanması, köy muhtarlıklarının mahalle muhtarlıklarına dönüşmesi idari tarihimiz için önemli gelişmeler.
Bu çerçevede il özel idarelerinin de işlevsiz kalması kanımca son derece yerinde bir gelişme.
Ancak, konuya ilişkin olarak iktidar partisine de, muhalefete de bazı eleştirilerim var, bunları da dile getirmek istiyorum.
2003 senesinde dolu dizgin başlayan, bir süre bu temposunu koruyan ve Türkiye’nin çehresini olumluya çeviren reform sürecinin yavaşlaması ortaya çok belirgin tutarsızlıklar, en azından aksaklıklar getiriyor.
Meseleye “hükümet muhteşem” ya da “hükümet statükoya teslim oldu” gibi ucu yorumlara açık değerlendirmeler yerine bugünkü konuma ilişkin somut bir örnek üzerinden yaklaşmak istiyorum.
Bugün, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yapılacak değişiklikler üzerinden mahalli idareleri tartışıyoruz ve anlaşılan bir süre daha tartışacağız; bu konu, hem yönetimde etkinlik hem de demokrasi açılarından çok önemli, hatta hayati olduğu için iyi ki de tartışıyoruz.
2004 senesinde AK Parti, dönemin Başbakanlık Müsteşarı, arada Sosyal Güvenlik Bakanı, şimdinin de Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’in marifetiyle ve çabalarıyla, parti yönetiminin de desteğiyle gerçek bir reform niteliğinde “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun”u TBMM’den geçirdi, yasalaştırdı (15 Temmuz 2004) ama dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer kanunu veto etti, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bir daha görüşülmek üzere Meclis’e geri gönderdi ve sonra da bu Kanun sırra kadem bastı.
Ortada çok tipik bir AK Parti uygulaması var; bugün yine çok olumlu bir yasa TBMM’nin gündeminde ama bu olumlu Büyükşehir Belediyeleri yasasının bile tutarlı bir anlam ifade etmesi Sayın Ömer Dinçer’in hazırladığı, TBMM’den geçen ama Sezer’in veto ettiği Kamu Yönetimi Kanunu ile mümkün ama nedense (???) bu Kanun ortada yok, yani işler hep natamam götürülüyor.
Ek bir örnek daha isterseniz de neden hala yürürlükte olduğunu hiç anlayamadığım 5442 sayılı, dikkatinizi çekerim, 1949 tarihli İl İdaresi Kanunu’nu gösterebilirim; bu kanun orada durduğu müddetçe Türkiye idari yapısının etkinlik ve demokrasiye kavuşması mümkün değildir.
Yukarıda değindiğim, Sayın Dinçer’in ismiyle anılan Kamu Yönetimi Kanunu’nun yeniden gündeme getirilmemesi Türkiye için büyük bir şanssızlık, eski Cumhurbaşkanı Sezer’e de hiç hakketmediği bir paye, puan vermek anlamına geliyor kanımca; Kanun o kadar önemlidir ki, şayet Kanun ile Anayasa arasında bir uyumsuzluk varsa, yapılacak iş Kanunu Sezer’in vetosu sonrası sümen altı etmek değil, Anayasayı kanuna uygun hale getirmek olmalıdır.
Sezer’i neden bu kadar sert eleştirdiğimi merak edenler meşum Danıştay saldırısı sonrası, elinde tüm devlet imkanları ve bilgileri varken, Sezer’in ertesi gün gazetelere yaptığı açıklamalarına bir baksınlar, yeter.
CHP ve MHP’nin bu yeni yasa tasarısına gösterdikleri tepkileri de anlamak mümkün değil.
Birileri bu tasarının Türkiye’yi federal bir yapıya taşıdığını, başkaları da bölünmenin ön hazırlığı olduğunu filan söylüyor, CHP milletvekili, kendisini de, Şener Eruygur’un düzenlediği söylenen 2007 Cumhuriyet mitinglerindeki ateşli konuşmalarından hatırladığımız Prof. Birgül Ayman Güler de küreselleşme çağında adem-i merkeziyetçi arayışların küreselleşmenin tuzağı olduğunu yazıyor.
Ne diyebileceğimi, ne denmesi gerektiğini gerçekten bilemiyorum.
twitter.com/KarakasEser