Ülkemizin yeni yüzyılda selametini belirleyecek seçim için toplum olarak seferber olduk. Gecemizi gündüzümüze katarak inandığımız doğrularla cumhurbaşkanı seçmek için canla başla çalışıyoruz. Avantajlı durum bizi rehavete sevk etmemeli.
Uzun bir süredir seçim atmosferinde bulunuyoruz. İnşallah bu süreci en hayırlı şekilde, doğru adamı doğru zamanda seçerek tamamlayacağız.
Milletvekili seçimlerini tamamlamış olmamıza rağmen cumhurbaşkanı seçimi için yeniden bir koşturmaca içine gerdik.
Toplumun kahir ekseriyeti kendilerini yönetecek insanı seçmenin telaşında. Herkes kendi adayının iktidar olması için çalışıyor. Bu uğurda da elinden geleni yapıyor.
Herkes gerek kahve köşelerinde gerek sokak başlarında, yakaladığı kişiye kendi adayını seçmesinin doğru olduğuna dair gerekçelerini anlatıyor.
Haklılar da. Ya kendi değerlerini çiğneyen bir yanlışa giderlerse!
Ya seçilen kişi, şahsi istikrarını dahi koruyamayan, ancak yabancılardan ya da terör merkezlerinden dilendiği destekle birkaç kelam edebilen ve onların talimatı doğrultusunda bu güzel coğrafyanın köküne kibrit suyu sıkmaya çalışan biri olursa!
Bu yüzden haklılar, bu yüzden doğruyu seçebilme iradesinin gösterilmesi adına çalışacaklar/çalışacağız.
Onlar hassas olmasın da kim olsun!
Bu hassasiyete sözümüz de yok zaten.
Ancak burada bir dakika durup başka zaviyeden de düşünebiliriz! Bunun için biraz tefekkür yeterli.
İnsanlığın yaratılış sebebi; Allah'ın bilinip ona itaat edilmesi değil mi?
Her şeye gücü yeten, herkese nimetini veren O'dur. Buradan baktığımızda insana kulluk nimetinin verilmesi büyük nimet.
İnsan olabilmenin, Allah'ın kulu olmanın nimet olması yanında, O'na iman etme nimeti ise en büyük nimettir.
Bu imana erişme nimetinin daha doğrusu bizim açımızdan bakıldığında iman nimetinin verilmesi çok büyük bir şükür sebebi. Bunun için Allah'a teşekkür borçluyuz. Hamd borçluyuz.
Düşünsenize, ya iman etmemiş olsaydık!
Gavur memleketlerde dünyaya gelseydik!
Ya birileri gibi imanın değerlerine, İslam'ın mukaddeslerine yabancı kalsaydık.
O zaman iman nimetini aramak zorunda olacaktık.
Dolayısıyla verilen bu nimetin şükrünü eda edebilmenin yollarını aramak noktasında gayretkeş olmalıyız.
Bu bizim imtihanımız olmadı çok şükür. Allah, inanmayanlara da doğru yolu göstersin.
Hayatı bu nimet halkaları üzerinden düşünerek, tefekkür ederek bakmamız gerekir günümüz siyasal meselelerine de.
Siyasal meseleler mabudumuz değil, matlubumuz değil, amacımız değil. Ancak sünnetullah gereği yeryüzünde yaşamanın gerekleri üzerinde biz, ilk halkalardan itibaren doğru şekilde düşüne düşüne, mukayese ede ede, aklımızı kullana kullana siyasal meselelere giriyoruz/girmeliyiz.
Aynı hassasiyetle, dikkatle, rikkatle, basiretle, ferasetle düşünüp taşınıyoruz. Ve yanlış karar vermemek, yanlışlara bulaşmamak için Allah'tan bizi doğru olana hidayet etmesini talep ediyoruz.
Bize yaşadığımız ülkede hayatı kolaylaştıran liderlere, siyasetçilere minnet duyarak aynı refahın devam etmesi için nasıl bir şeyler yapma ihtiyacı hissediyorsak aynı şekilde Allah'ın vermiş olduğu bunca nimetin devamı için ona hamd ve şükürde gayretli olmamız gerekmez mi?
Bir dakika durup, dilimiz döndüğünce doğruyu ifade etmeye çalıştığımız bu cümlelerden sonra şöyle bir soru yöneltsek kendimize:
Hepimiz ailemizin başta cumhurbaşkanı olmak üzere, ekonomi bakanı, eğitim bakanı, içişleri bakanı, dışişleri bakanı ve daha birçok bakanı değil miyiz?
Evet öyleyiz.
Üstelik bizim cumhurbaşkanlığımız beş yıllık falan da değil, ömürlük. Cumhurbaşkanlığı veya bakanlığımız ölünce sona eriyor.
Mesela;
Çocuklarımızı karşımıza alıp onlarla sohbet ediyor muyuz?
Eşimizi dinlemeye, onun dertlerini anlamaya, derman olmaya çalışıyor muyuz?
Siyasiler için rahatlıkla kullandığımız "senin için her şeyi yaparız". "Sen nereye gidersen oradayız" minvalindeki sözleri eşimize ve çocuklarımıza karşı da söylüyor muyuz?
Desteklediğimiz adaylara gösterdiğimiz müsamaha ve sabrı eşimiz ve çocuklarımız için de gösteriyor muyuz?
Adaylarla birlikte yaptığımız veya yapacağımız ziyaretleri komşularımıza da yapmayı düşünüyor muyuz?
Çocuklarımızla birlikte oturup onların eğitimleriyle ilgileniyor, birlikte ders çalışıyor muyuz?
Eşimizle ve çocuklarımızla birlikte oturup gelecek planları yapıyor muyuz?
Milletvekili adaylarına yapmaya başladığımız "sayın vekilim" tarzı mücamele cümlelerini eşimize karşı içten bir şekilde "sevgilim, tatlım, canım, bitanem, hayatım" şeklinde sarf ediyor muyuz?
Adayların sosyal medyadaki paylaşımlarına yaptığımız beğenileri eşimizin veya çocuklarımızın hal ve hareketlerine karşı yapıyor muyuz?
Bu ve benzeri sorulara verdiğimiz cevaplar ya "evet" değilse...