Bugün aileler, aile olma haklarını ifade etmek için, yürüyüşe çıkacaklar.
'Doğal', 'Tabii', 'Fıtri', 'Olağan', 'Normal' kavramlarına karşı açılan çok ciddi bir savaşın ortasındayız. Bu sadece kelimelerin savaşı değil, başta kimyasal ve biyolojik olmak üzere, insan odaklı tüm ilişkiler, hatta yeryüzü yıkılıp, değişmeli, hatta yeniden yapılmalı, yapılanmalı diyen yeni dünya ve yeni insan tasarımı bu...
İnsan ve dünya mutlak değildir, kırılgandır, fanidir... Kabul etmek istemedikleri de budur... Büyük ilaç firmalarının, tıbbi operasyon ünitelerinin, genetik ve hormon çalışmalarının, yaşlanmayı yavaşlatan enstitülerin, organ nakli ve implant endüstrisinin, biyo-robotik buluşların eşliğinde ve özü itibariyle insanın mutlak olmayan sağlığı, mutlak olmayan gençliği, mutlak olmayan gücü, kuvveti, mutlak olmayan güzelliği (hayal ettiği veya kendisine moda olarak dayatılan bedene sahip olamadığı için mahkum edildiği travma), mutlak olmayan aklı, zeka seviyesi hakkında yapılacak müdahalelerin, meşrulaştırıldığı bir zehirli geçitten geçiyoruz...
'Trans' bu geçidin sürekli tekrar edilen bir sayıklaması. Değişim her şeyin esasıdır, her şey değişmelidir onlara göre... Doğal dediğimiz, Allah vergisi dediğimiz, fıtri dediğimiz, normal dediğimiz, doğuştan dediğimiz her şeye dayatma yaftası vuruluyor. ''Bir kız bebeğim dünyaya geldi' diyen anne, faşizan bir geri kafalıdır bu anlayışa göre... Erkek evladına ''oğlum' diyen baba, cinsiyetçilik yapmıştır, toplumsal cinsiyet konusunun cahilidir, evladına ''oğlum' dediğine göre, yarın öbür gün onu, kadın döven bir adam olarak yetiştirecektir... Bu sözler size abartı gibi mi geldi? İstanbul Sözleşmesini bir kere daha okuyun derim. Hepsi bize sinsice enjekte edilen davranış kalıplarından... İstanbul Sözleşmesi ülke gündemine ilk girdiğinde sözleşmeyi daha dikkatli okumuş anlamış, farkına varabilmiş olsaydık, onu reddetmekte bu kadar gecikmezdik.
Şimdilerde eşcinsellik artık demode oldu bile denebilir, çünkü 'Big Brother' artık çocuklarımızın bedenlerine dikti gözlerini...
Biliyorsunuz; eşcinsel partnerlerin beraberliklerinin, resmiyet kazanmasından sonra ikinci adım, evlat edinmeleriydi... Çocuk sahibi olamayacaklarına göre, çocuk sahibi olmuş ama sonrasında dağılmış ailelerin çocukları niçin onların oyuncağı olmasındı ki? Nitekim, Avrupa'da; kız çocuklarının başlarını 'zorla' örttürdükleri, erkek evlatlarını 'sünnet ettirip, zorla namaz kıldıkları' için, pek çok Müslüman ailenin evladına, devlet tarafından el konuluyor, ardından bu çocuklar (özellikle Müslüman ailelerin çocukları), eşcinsel partnerlere veriliyor... Ne kadar çirkin ve kaba-saba bir hınç alış değil mi?
Bunun yanı sıra, küresel lobiler ve büyük maddi desteklerle yürütülen eşcinsel lobiler aracılığıyla, 'aile'; tecavüz, cinayet ve şiddet mahalli olarak tarif ediliyor. Bugün 'aile içi şiddet' deyiminin ne kadar politik bir deyim olduğuna biraz zihin yorabilsek keşke, ama tam tersine büyük bir eziklik ve kompleks altında savrularak, bu işin bayraktarlığını yapanlarımız, aileyi bir alacakaranlık kuşağı olarak takdim edenlerimiz var...
..................................
Ne gariptir ki; doğal ve hormonsuz beslenme adı altında yediği her besinin organik olmasına özen gösteren ve bu uğurda epey parayı hiç gözü yaşarmadan harcayıverenler, sıra insana gelince derhal işi kimyasala bağlıyorlar... Onlara göre hormon hapları normal, onlara göre cinsiyet değiştirme ameliyatları normal... Hatta eşcinsellik meselesinde o kadar ileri gittiler ki; çocukları utanmadan, 'trans-gender' olarak sunmaya bile başladılar...
Geçtiğimiz Ağustos ayında Şikago'daki Moda Haftası'nda podyumlara çıkan 10 yaşındaki Noella McMaher de mahvedilmiş ve üzerinden para kazanılan bir çocuk ne yazık ki. Noella, kadın iken ameliyatla erkek olmuş iki partnere sahip. Bunlar yasal olarak evli kabul edildiklerinden, eyalet yasaları onlara çocuk evlat edinme hakkı da vermiş. Bir erkek çocuk almışlar (tam olarak bu kelime, o çocuğu gidip marketten satın alınan bir oyuncağa benzetmişler). Noella, aslında erkek çocuk imiş ama 4 yaşından beri cinsiyet değiştirme terapisi alıyormuş. Artık kadın giysileri giyerek seksi pozlar veren bir model o... Çocuk yaşta model olmanın ağır baskısının yanı sıra bir de cinsiyet değiştirme gibi büyük başka bir travmayla daha uğraşıyor o çocuk... Eve gidiyor, evde iki erkek, hangisi anne, hangisi baba... Tam bir kabus! 'Normal nedir ki? 2022'deyiz, normal mi kalmış' diyor ekranlarda, kıkırdıyor...
3.dünya ülkelerine, Batı hayranı kitlesi kalabalık olan milletlere, maddi ağır zorluklar, ağır yoksulluk, rejim kargaşası veya sosyal kaoslar yaşayan toplumlara, özellikle dayatılan aile karşıtı küresel bir projeyle karşı karşıyayız. Kadının kadın olarak kalabileceği, erkeğin erkek olarak kalabileceği, fıtri toplumsal hayata karşı çıkan ve bunu şiddetin, geri kalmışlığın simgesi olarak yaftalayan bu şeytani çağrıyı tel'in ediyoruz!