Çoğu kişi televizyonları ‘aptal kutusu’ olarak eleştiriyor. Ben onlardan değilim. Özellikle anne ve babamın hastalıkları sürecinde onlara eşlik ederken keşfettiğim çok önemli bir işlevi var televizyonların. Hastane odalarında kısık sesle açık duran televizyonlar, odadakilerin dert ortağı oluyor. İnsanların yalnızlığını unutturuyor ve kaygıyı uzaklaştırıyor. Hasta yakını olunca fark ettiğim bu durumu daha sonra, evlerde yalnız kalmış büyüklerimizin dünyasına eğildiğimde de teyit ettim. Maddi durumu sinema veya tiyatroya gitmeye elvermeyen kimselerin erişebileceği büyük bir imkandı aynı zamanda… Evinde yatalak iki çocuğunu radyoyla avutan dul bir anneye arkadaşların birisinden rica ederek alıp götürdüğümüz televizyon nasıl büyük bir neşeye vesile olmuştu hiç unutamam… Normalde uzun yıllardır televizyon seyretmiyorum ama babamla birlikte gazete okuyup yine birlikte televizyon seyrederken ona eşlik etmek harika bir tecrübe! Okullarına gidinceye kadar çocuklar da evin içindeki pasif seyircilerden…
Tüm bunları düşündüğünüzde televizyon yediden yetmişe büyük bir kitle ihtiyacı olarak karşınıza çıkıyor ki bu aynı zamanda büyük bir sorumluluk demek…
Aile Bakanlığımızın televizyon programlarının içeriğinden haberi var mı hiç sanmıyorum. Gerçi tüm sorumluluğu devlete yüklemenin hep karşısında olmuşumdur. Bizde aileye yönelik çalışan sivil toplum grupları da ne yazık ki yeterince aktif olmasa gerek ki, bu sorumluluk somut manada kimse tarafından üstlenilmiyor.
Bakanlığın koordineli çalışacağı sivil örgütlerle birlikte kurulacak medya izleme grupları var mıdır mesela bunu bilmiyorum ama varsa bile yanlış giden bu duruma niye bir son verilmiyor.
Evlilik programları bile bundan daha iyiydi. Ama şu anda kadın jüri üyeleri karşısında yapılan aile içerikli canlı performanslar çok korkunç… Burada aile içi mahremiyet kuralları hiçe sayılıyor. Kim kocasını aldatarak başka bir adamla kaçmış… Hangi adam karısını döverek sokağa atmış… Bu çocuğun babası kim… Haydi hep birlikte araştıralım deniyor. Jüri gözetiminde ve seyircilerin huzurunda DNA testleri yapılıyor. Bu korkunç bir toplumsal linçtir kimsenin umurunda değil.
Her nasılsa bu tip programları yapanların ellerinde büyük imkanlar var… Emniyet birimleri bu programların figüranları gibi çalışıyor. Polisle birlikte evlere baskın düzenliyorlar. Polisin hiç işi kalmamış bir de Esra Erol’a kolluk takviyesinde bulunuyor…
Bu programlar iddia ettiklerinin aksine kadınların hukukunu korumuyor. Ailenin şerefini iki paralık ediyor. Millete bu şekilde rezil rüsva edilen aile bireyleri bir daha bir araya gelebilecek gücü nasıl bulabilsin…
***
Televizyon izleyicileri gözden çıkarılmış ziyan edilebilir bir ahali değildir. Sizler kadar güçlü, meşgul, farklı iletişim imkanlarına geçmiş, kompüteri tercih eden kesimlerden olmayanlarımız halen milyonları buluyor. Ve bu durum, özen gösterilmeyi cidden hak ediyor. Hem yapımcılar, hem televizyon sahipleri hem de Aile Bakanlıkları televizyon ve aile ilişkisini yakınen ve hakkaniyetle gözetmelidir.