Batının ikiyüzlü olduğu Müslümanlar tarafından her zaman dile getirilen bir gerçek. Başta Avrupa olmak üzere Batı'ya toz kondurmayan seküler kesimin de bu gerçeği görmesi ve dile getirmesi sevindirici bir gelişme.
"Muhtemelen artık bir Türk yazara Nobel Edebiyat Ödülü'nü vermezler. Zaten istemiyorum. Türkler ya da Orta Doğulu olanlar, bir otoriteye karşı baskıya direnebiliriz, sesimizi çıkarabiliriz ama sanat gibi çok yüksek bir şeyi üretmede kuşkuyla bakıyorlar bize. Batının bize bakışı, dürüst değil. Türkiye'yi göçmenler konusunda bir baraj ülke olarak görmek istiyorlar. Bizim olduğumuz yerde kalmamızı isteyen bir Avrupa var. Gelişmemizi istemiyorlar. Benim ismimin Ahmet olması bile sorun. Avrupa'da İslamofobi çok fazla."
Yukarıdaki sözler yazar Ahmet Ümit'e ait. Seküler bir yaşam tarzına sahip birisinin bu sözleri sarf etmesi önemli.
İslam medeniyetinde sanat, estetik ile eşdeğer kullanılmıştır. "Allah güzeldir, güzelliği sever.", anlayışı sanata karşı duruşumuzda belirleyici ilke olmuştur. Bir makaleye sığdırılamayacak kadar derinliğe ve maziye sahip olan İslam sanatının örneklerini ya da tarihi sürecini buraya elbette sığdıramayız. Paragrafın ilk cümleleri kâfi gelsin.
Kaldı ki batılılaşma hastalığına karşı savunma yapma ihtiyacı da hissetmiyoruz. Yazımızda bir gerçekliği anlatmaya gayret edeceğiz.
İslami kesimin aydınları, Sait Halim Paşa başta olmak üzere, Batı medeniyetinin ilk zamanlarından beri ne kadar ikiyüzlü ve acımasız olduğunu anlatmaya çalıştılar. Sömürü ve çıkarcılık üzerine kurulu Batı, hiçbir zaman dürüst olmadı. Gittiği her yere kan ve gözyaşı götürdü.
O kadar acımasızlardı ki sırf kendi ipek kumaşları daha değerli olsun diye Hindistan'da binlerce ipekli kumaş ustasının, dokuyamasınlar diye, ellerinin başparmaklarını kestiler.
Doğu, onlar için hiçbir zaman insanlık ve vicdan adına bir değer ifade etmedi. Sadece sömürdüler ve Doğu'yu hep geri kalmış, vahşi, medeniyetten uzak bir yer olarak gördüler. Görmekten de öte böyle olması için gayret gösterdiler.
Bugünkü Doğu'nun bu hale gelmesinde başta İngilizler olmak üzere Avrupalı devletlerin payı çok büyüktür.
Fransa sırf kendi çıkarlarını sürdürebilmek için Afrika'da binlerce yıldır barış içerisinde bir arada yaşayan kabilelerin arasına nifak tohumları ekerek büyük vahşetlerin yaşanmasına neden oldu. İnsanları "basık burunlu" ve "düz burunlu" gibi bir garabet üzerinden ayrıştırarak hâlâ bu vahşeti devam ettiriyorlar.
Batı, o kadar acımasızdı ki Afrikalıları "insan" olarak bile kabul etmedi.
Afrika'dan getirdikleri kadın ve çocuklara bir hayvan muamelesi yaparak onları insanat bahçesi gibi sirklerde sergilediler. Köle olarak yıllarca hiçbir haklarını vermeden çalıştırıp binlerce insanı açlık ve sefalet içinde öldürdüler.
Daha dün, ölen kraliçenin Afrikalı çocuklara tavuklar gibi yem attığı fotoğraflar her yerde paylaşıldı.
Batı'nın bu acımasız yüzüne karşılık ne yazık ki bizim insanımız Batı'ya büyük bir hayranlık duydu. Ona toz kondurmayarak Batı'dan daha Batıcı oldular.
Ellerinde kadehlerle bacak bacak üstüne atarak kurdukları "Azizim, ben Avrupa'dayken..." diye başlayan cümlelerle Batı'yı yere göğe sığdıramadıklarını gösterdiler.
Sait Halim Paşa Tanzimat sonrasında ve Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte "Milletçe yükselmek için Batı medeniyetinden istifade etmek lüzumunu duyduk. Bu düşünce, nasıl olduysa 'bunun için mutlaka batılılaşmamız gereklidir' gibi yanlış bir kanaat doğurdu. İşte bütün gayretlerimizi faydasız ve güdük bırakan en esaslı yanlışımız bu olmuştur." tespitiyle hastalığı teşhis etmiştir.
"Batılılaşma hastalığı" çağdaş İran edebiyatının önemli simalarından olan yazar Celal Ali Ahmet'in formüle ettiği biçimiyle "Batı'dan gelen bir veba"dır.
Biz ise Batı'nın asla insani bir medeniyet olduğuna inanmadık ve bunu her zaman ve her platformda dile getirdik. Gerek Müslüman kesimin aydınlarının yazdıkları kitaplarda gerekse söyleşi ve panellerde bu gerçek her zaman söylendi.
Batı'da olmayanlar için Batı, her zaman vahşetin kaynağı oldu.
14 yaşından itibaren sol görüşlü bir aktivist ve seküler kesimin sembol isimlerinden birisi olan Ahmet Ümit'in yazımızın başında belirtmiş olduğu cümleleri kullanması bu açıdan önemli. Yine aynı TV söyleşisinde sarf ettiği şu cümleler de çok önemli: "Geçmişte yapıp pişman olduğum çok şey var. Şimdi olsa asla kavga etmem, insanları farklı görüşlerde oldukları için ötekileştirmem."