İnsanların kritik dönemlerde nerede durduğu kesinkes önemlidir...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açtığı Ahmet Kaya muhabbeti ilginç bir tartışma başlattı: Ahmet Kaya yaşıyor olsaymış ‘Gezi Parkı’ eylemcilerinin yanında yer alırmış...
Çevre ve doğa hassasiyetini yansıttığı için başlangıçta yer alabilirdi; ancak sonrasında insanların hayatını tehlikeye atma pahasına eylemleri sokaklara taşıranlar yüzünden geri de durabilirdi...
Pek çok duyarlı ve vicdanlı insanın yaptığı gibi...
Ahmet Kayakonserlerine katılmış olanlar hatırlayacaktır: İçinde CHP’lilerin de yer aldığı geniş bir cephenin yarattığı boğucu atmosferde, 28 Şubat’ın en karanlık günlerinde, hemen herkes başörtülü gençkızlardan ‘vebalı’ imişler gibi uzakta dururken, Ahmet Kaya, kendisini dinlemeye gelenleri ‘Yasaklara hayır’ diye bağırtıyordu.
Vicdanlı bir insandı Ahmet Kaya; onu sürgüne gönderenler bunu ona vicdanlı olduğu için reva gördüler...
İnsanların ne idüğü normal ortamlarda belli olmaz; tepeden inme baskılar, güçlülerin zorlamaları, organize yıldırma kampanyaları yaşanmalı ki, vicdanlılar ile vicdansızlar hemen ayrışıversin... 28 Şubat’ın o boğucu atmosferinde şimdikine benzer bir savrulma yaşanıyordu: Vicdan özürlüler, çeşitli bahaneler ileri sürerek, 28 Şubat’ta yapılanlara mazeret geliştirmekle meşguldüler...
Savaş tamtamları çalınırken sen neredeydin? Kitlesel ölümlere yol açan saldırganlıklar karşısında ne yapıyordun? Bağnazlık, ırkçı güdülerin azması, toplumun zayıf katmanlarına yönelik tecavüzkâr tutumlar, vesayetçi dayatmalar gündemi belirler, çizmeler suratlara inerken kimin tarafında yer aldın?
Mazeret dinlemeyen meşru sorulardır bunlar... Bugün soran çıkmasa da, yarın birileri, “Bütün bunlar yaşanırken sen neredeydin?” diye sorarlar... “Ahmet Kaya yaşasaydı Gezi Parkı’nda olurdu” demek kolaycılık; Ahmet Kaya başörtülü kızların haklarını savunurken, 28 Şubat’a karşı duruş sergilerken, içinden çıktığı halka yapılan baskılara başkaldırırken sen neredeydin?
Ha, neredeydin?
Bizim siyasi tarihimizde de övüneceğimiz hayli olay var, ama on yıl önce 1 Mart tezkeresini savunanlara karşı çıkarken değindiğimABD’den bir tavrı yeniden aktarayım:
Henry David Thoreau19. yüzyılın ilk yarısında yaşamış en önemli Amerikan düşünürlerindendi. Çok iyi bir eğitim almıştı. Hayatını hep doğru bildiği istikamette yaşadı. Günlük hayatı meşakkatli hale getiren her türlü lüzumsuz eşyaya sırt çevirip en temel gereçlerle yetinmeyi öğrendi. “Tek işim var benim” diyordu Thoreau, “Düşünmek ve tabiat kitabından Tanrı'yı bulmak...”
Thoreau'nun günümüzle ilgisini soranlarınız çıkabilir. İlgi şu: Thoreau hayatının üç yılını zengin okul arkadaşı Ralph Waldo Emerson'un arazisinde yaşayarak geçirdi. Thoreau vergi ödemeye direndiği için tutuklandığında, Emerson, onun bu direnişinin sebebini öğrenmek istedi. Filozofun cevabı şu oldu: “Çünkü, vereceğim vergi, Meksika'ya karşı yürütülen anlamsız savaşın finansmanına yarayacağı gibi köleliği sürdüren bir hükümeti de destekleyecek...”
Arkadaşı Waldo Emerson'un, arkadaşını demir parmaklıklar arkasında gördüğünde yönelttiği, “Orada ne arıyorsun David?” sorusuna verdiği tepki ünlüdür: “Sen neden burada değilsin Waldo?”
Herkesin her kritik dönemeçte kendisine sorması gereken soru şudur: Ben doğru bir yerde mi duruyorum?