Ne güzel. Ne güzel. Aslında cümle tam olarak şöyle: Ahmet Hakan yine sormuş, Aydın Doğan yine cevaplamış.
Durun. Durun. Ya da şöyle söyleyelim.
Geleneksel, Ahmet Hakan’ın Aydın Doğan’la ‘küçük mülakatlar’ serisinin on birincisi ‘şahane sorularla’ ve ‘muhteşem açıklamalarla’ düneyin gerçekleşmiş oldu.
Nasıl derler: Şahane sorular, doyurucu cevaplar!
Hürriyet röportajı ‘Kuyruklu yalana yanıt’ başlığıyla ve Aydın Doğan’ın en şirin, sevimli fotoğrafıyla servis etti.
Sebep!
Aydın Doğan Sabah Gazetesi’nin ‘Çatı aday Pensilvanya ve Doğan projesi’ manşetinden ve Latif Erdoğan’ın ‘CHP CHP ve MHP’nin aklına gelebilecek bir isim değildir. Aydın Doğan ve Pensilvanya’nın bir projesi.’ açıklamalarından rahatsız olmuş, huzursuzlanmış.
İddia yeni olmadığı gibi Latif Erdoğan’ın açıklamaları da boş değil.
Tevfik Diker bir yıl önce yayınlanan Kurtlar Medyası isimli kitabında Aydın Doğan’ın 2011 yılının Ağustos ayında bu proje kapsamında Cidde’ye bir ziyaret gerçekleştirdiğinden bahsediyor. Bugüne kadar yalanlanmamış.
Hakeza Takvim Gazetesi yayın yönetmeni Ergun Diler, üç yıl önce bu projeyi , Aydın Doğan’ın Cidde ziyaretini ‘Ekmeleddin Bey’e Cidde’de Çankaya önerisi’ başlıklı bir yazıda gündeme getirmiş.
***
Aydın Doğan rahat durmuyor. Haklı sebepleri olabilir. Erdoğan sadece ideolojik olarak uyuşmadığı bir lider değil. Başbakan Erdoğan Aydın Doğan’ın kötü alışkanlıklarına izin vermemiş bir Başbakan; o artık penye tişörtleriyle Başbakan karşılayabilen şımarıklığa sahip değil. Aydın Doğan eski Türkiye’de sadece bir medya patronu sadece bir iş adamı değildi. Gazetesi gazete değildi. Siyasetçilerin çaresizce önünde diz çöktüğü bir güçtü Aydın Doğan. Anlayacağınız husumet ve nefret tohumları ekerek toplum mühendisliği yapan medyası aynı zamanda siyaseti de dizayn ediyordu.
Az bir şey değil kaybettikleri.
Tam da bu yüzden, eski güzel günlerin özlemiyle rahat durmuyor Aydın Doğan.
Toplantılar yapıyor. Erdoğan’a karşı olan her fırsatı değerlendiriyor; Soma’da, Gezi Olayları’da, 17 Aralık operasyonundaki pozisyonu da, AK Partiye kapatma davasındaki sevinci de, Cumhuriyet Mitinglerine verdiği destek de, 27 Nisan e muhtırası coşkusu da bunların en güzel örneği.
Çıkmayan candan huy çıkmıyor. Yediği haltlar ortaya çıkınca, Ahmet Hakan’ın köşesinden Başbakan Erdoğan’a ‘yalan inanmayın’ mektupları yazmaya çalışıyor.
Biz madalyonun öteki yüzüne bakalım.
Aydın Doğan diyelim ki açıklama yapıyor, açıklama yapma ihtiyacı hissediyor.
Sonuçta Aydın Doğan bir medya patronu ve ülkenin önemli iş adamlarından birisi, Doğan’ın bu tür kritik, netameli durumlarda açıklama yapmasından daha doğal bir şey olamaz.
Kaldı ki bu açıklamayı biz sevgili okurlara değil Başbakan Erdoğan’a yaptığını biliyorsunuzdur.
Benim de üzerinde durduğum mesele bu değil. Mesele şu:
Her açıklamasını neden Ahmet Hakan’a yapıyor. Ya da neden hep Ahmet Hakan, Aydın Doğan’a ulaşmış, sormuş, merak etmiş, cevap almış oluyor. (Ahmet Hakan Aydın Doğan’a sordu diye Google’yin.)
Neden?
Sedat Ergin’den Taha Akyol’a, neden Ahmet Hakan? Başka sevimli sevimli, heyecanlı heyacanlı soracak, kendisini anlayacak yazarı çizeri yok mu Aydın Doğan’ın?
Hayır, samimiyetle merak ediyorum.
Hürriyet neden hep ‘Ahmet Hakan o haberi Aydın Doğan’a sordu’ aynı manşetini atıyor?
Örneğin Aydın Doğan’ın Beykoz konaklarında Mustafa Koç’la Hüsamettin Özkan’ın evinde bir araya gelerek yaptığı gizli toplantı ortaya çıkıyor... Hopp Ahmet Hakan hemen Aydın Doğan’a soruyor Aydın Doğan cevaplıyor.
Örneğin Trump Towers söz konusu oluyor, hop Ahmet Hakan hemen Aydın Doğan’la bir akşam yemeği yemiş ve sormuş oluyor. Yumuşamaya katkı olarak Aydın Doğan bazı şirket ve şahıslara açtığı davaları geri çekme kararı mı veriyor ertesi gün Hürriyet atıyor manşeti ‘Ahmet Hakan Aydın Doğan’a o kararı sordu”. Başbakan Erdoğan’ın güya Aydın Doğan’a tasfiye listesi verdiği yaygarasını kopartıyorlar önce sonra Ahmet Hakan ‘Tasfiye listesini Aydın Doğan’a’ sormuş oluyor.
Korkarım bu küçük mülakat serisinin sonu ‘Nasıl güzel gülüyorsunuz, bir açıklayın sevgili melek patronum’a varacak.
Söyler misin Ahmet Hakan? Senin için Doğan Grubunda yazmak, koşulsuz Aydın Doğan destek yazıları yazmak, patronuna siper olmak, patron fedailiği yapmak... Velhasıl patronunun mikrofonu olmak mı?
Bu mudur yani...
Bu bir müptezellik değilse nedir? Var mı haklı bir gerekçen?
Sevgili Ahmet Hakan...
Yüzlerce yazar içerisinde niye sen?
Her şeyi sorgulayan sen, bunu niye sorgulamıyorsun?
Merak ediyorum.
Aydın Doğan’ın yazarı olmak, o köşeye oturmak bu derece dönüştürür mü bir adamı?