Bazen öyle şeyler yaşıyoruz ki toplum adına bütün ümitlerimizi yitiriyor, karamsarlığın ve bezginliğin en derin vadilerinde geziniyoruz. Bazen de öyle şeyler yaşıyoruz ki toplum adına ümitlerimiz yeniden yeşeriyor, iyimserliğin ve ümidin zirvelerinde dolaşıyoruz.
Ne enteresandır ki bize bu iki farklı duyguyu yaşatanlar bu toplumun insanları.
Reyting uğruna toplumun değerleri kurban ediliyor maalesef. Üç beş kuruş daha fazla kazanabilmek, birkaç seyirci daha çekebilmek, birkaç takipçi kazanabilmek adına toplumun kutsal değerleri heba ediliyor.
Çok değil birkaç gün önce bir gündüz kuşağı programında yaşananlar pes dedirtecek cinsten. Anlaşıldığı kadarıyla program öncesinde yüzünün gösterilmeyeceği sözü verilen bir genç kız canlı yayın esnasında kameraların önüne atılıverdi. Genç kızın vermiş olduğu tepki sonrasında sunucunun başrol oynadığı bir kurgu sergilenmeye başlandı. Sunucu, arenaya aslanların parçalaması için atılmış bir insan gibi duran, henüz 18 yaşındaki bir genç kızı parça parça edip lime lime doğrayıverdi. Bunu yaparken de büyük bir iş yapıyormuş gibi en üst perdeden konuşmalar yaptı. Aklınca ahlak dersi veriyordu ama sergilediği çirkinliğin farkında değildi. Yaşananlar, bunun önceden planlanmış bir şov olduğu izlenimi verdi.
Programın sunucusu, yayına çıkarmama sözü verilen kızın böyle bir tepki vereceğini bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Ama yapacağı şovla kazanacağı reyting uğruna genç bir insanı sözleriyle parçalamaktan hiç ama hiç çekinmedi.
Elbette ki buradan genç kızı ve yaptıklarını savunduğumuz gibi bir sonuç çıkarılmasın. Ama bir insanın yaptığı yanlışı anlatmanın yolu bu değil.
Bizler medeni insanlarız, savunmasız insanları parçalayan yamyamlar değiliz!
Ya Youtube'da sözüm ona program yapan gençlere ne demeli?
Sokaktan geçen insanlara bu satırlarda yazmaya bile haya ettiğim yüz kızartıcı sorular soran o gençler neyin peşinde dersiniz?
Elbette birkaç tane daha takipçi kazanmanın, birkaç dakika daha fazla seyredilmenin... Ve elbette paranın... İki samimi arkadaş arasında bile sarf edilmeyecek kelimeleri, yoldan çevirdiğiniz ve hiç tanımadığınız insanlara sormak nasıl bir ahlak dejenerasyonudur Allah aşkına! İnsanda hiç mi utanma, sıkılma olmaz, insanın hiç mi yüzü kızarmaz!
Olmuyor maalesef... Olmadığı gibi bir de bu terbiyesizliği ve edepsizliği "medeni cesaret" diye pazarlıyorlar.
Hasan Can Kaya'nın başrol oynadığı programlara ne demeli! Yine reyting uğruna aileye ve onun fertlerine dil uzatmalar, küfretmeler neyin nesi oluyor! Elbette yine reyting uğruna yapılan hadsizlikler...
Mesela yine geçtiğimiz günlerde yayına giren maskeli program... Sembolik figürlerle taze dimağlara zehir akıtmak ve yine reyting ve üç beş kuruş daha fazla kazanmak uğruna toplumun değerlerini ayaklar altına almalar... O maskelerin altına giren insanlar güya bu toplumun ekranlarda ilgiyle takip ederek değer verdiği kişilikler. Ekranı doldurdukları için adam zannettiklerimiz!
İşte bu ve benzeri olaylar toplum adına bütün ümitlerimizi yok ediyor, bizi karamsarlığın ve bezginliğin en derin vadilerinde gezindiriyor. Reyting ve para uğruna heder edilen değerlerimizin ve insanımızın acısını ta yüreğimizde yaşıyoruz.
Yaşanan bütün bu rezilliklere sessiz kalmayan, vicdanının sesini dinleyen ve toplum değerlerinin yok edilmesine susmayan insanlar da var bu ülkede.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yayınlanan "Basın ve Yayın Faaliyetleri" konulu genelge yüreğimize su serpti. Bu genelgeyle inşallah üç beş kuruş fazla kazanmak adına aşırılıklar yapan insanların önü alınmış olur.
Toplum adına ümitlerimizi yeşerten benzer bir olay da İstanbul Sözleşmesi isimli ne idüğü belirsiz metnin adeta çöpe atılmasıydı. Bu sözleşmenin topluma verdiği zararları gören ve tepkilere sessiz kalmayan insanlar yapılması gerekeni yapmışlar ve ahlaksızlığa "dur" demişlerdi.
Keşke ahlaksızlığa "dur" diyen bu tepkileri tek tek hepimiz gösterebilsek.
O programları seyretmesek mesela, o kanallara abone olmasak, takip etmesek...
Mademki reyting uğruna bütün bu rezillikler yapılıyor onları maksatlarının aksiyle cezalandırsak ne güzel olur değil mi?